JFMO TRABZON ŞUBESİ:
"YENİDEN AYNI ACILAR YAŞANMASIN!"
Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) 8. Dönem Trabzon Şube Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı Prof. Dr. Hakan KARSLI'nın basın açıklaması:
TRABZON - TMMOB
Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) 8. Dönem Trabzon Şube Yönetim Kurulu adına Şube
Başkanı Prof. Dr. Hakan KARSLI, 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve hafızalardan
hiç bir zaman silinemeyecek olan depremin 20.yılı dolayısıyla bir basın
açıklaması yaptı.
Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) 8. Dönem Trabzon Şube Yönetim Kurulu adına Şube Başkanı Prof. Dr. Hakan KARSLI'nın basın açıklaması:
"17
Ağustos 1999 yılında yaşanan ve hafızalardan hiçbir zaman silinemeyecek olan
depremin 20.yılı dolayısıyla Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesinin
basın açıklamasıdır.
20
yıl önce meydana gelen deprem binlerce insanımızın ölümüne, kentlerimizin
yıkılıp harap olmasına neden olmuş ve Ülke olarak büyük bir yasa boğulmuş,
acılar yaşanmış ve izleri silinmeyecek yaralar açılmıştı. Her yıl dönümünde bu
depremde vefat eden tüm vatandaşlarımıza tekrar Allah'tan rahmet, yaralananlara
acil şifalar diliyoruz.
Bilindiği
üzere Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan Deprem doğal olayı
sonuçları itibariyle insanlığın yaşadığı en önemli afetlerin başında yer
almaktadır. Ülkemiz içinde bulunmuş olduğu jeo-tektonik yapının dinamik
davranışı sonucu Dünya'nın en önemli deprem bölgesinde yer almaktadır. Kısaca
belirtmek gerekirse, Ülkemiz topraklarının %66’sı 1’inci ve 2’inci derece
deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusunun %70’inin ve büyük sanayi tesislerinin
%75’inin bulunduğu bölgelerde, büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek olup,
büyük can ve mal kayıplarına yol açan depremlerle sık sık karşılaşılmıştır. Bu
çerçeveden bakıldığında sadece depremler nedeniyle, son yüzyıldır hemen hemen
100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve doğal kaynaklı afetlerin neden
olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplarının
ülkemizin GSMH’nin yaklaşık %3’üne karşılık gelmektedir. Açıkça anlaşılmaktadır
ki, deprem sadece can ve mal kaybına neden olduğu illerimizin, ilçelerimizin
sorun değil, ülke olarak hepimizin sorunudur. Doğrudan etki alanında olmasak
da, etkilenecek alanlar içinde olduğumuz aşikardır.
Belirtmek
gerekir ki, Ülkemizde 1900-2019 yıllar arasında birçok yıkıcı bir deprem
meydana gelmiş ve bu depremler büyük can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Bu
nedenle, her yıl yaşananlardan dersler almak için Ağustos'un 17'sinde yakın
tarihimizde yaşadığımız 7.4 büyüklüğünde 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin
anma kapsamında, 7.2 büyüklüğünde 12 Kasım 1999 Düzce Depremi, 5.9 büyüklüğünde
19 Mayıs 2011 Simav Depremi, 5.4 büyüklüğünde 22 Eylül 2011 Erzincan- Kemah
Depremi, 7.1 büyüklüğünde 23 Ekim 2011 Van Depremi, 5.6 büyüklüğünde 09 Kasım
2011 Van-Edremit ve çok yeni olan 5.7 büyüklüğündeki 8 Ağustos 2019
Denizli-Bozkurt depremlerindeki can, mal kayıplarını ve yaşadığımız büyük acıları
anlamak, unutmamak ve unutturmamak ve bu kapsamda toplumun depreme karşı
hazırlıklı olması, deprem tehlikesi bilincinin yerleştirilmesi ve deprem
olayının kamuoyu gündeminde kalmasını sağlamak için hatırlatmayı bir sorumluluk
biliyoruz.
Ancak,
Ülkemiz deprem gerçeğine karşılık halen daha, yerleşim ve yapılaşma amaçlı yer
seçimi çalışmalarında mühendis, mimar ve şehir plancılarının deprem tehlike ve
riskleri konusundaki uyarıları dikkate alınmamakta, hukuksal ve ekonomik
önlemler için yeterli ve etkin adımlar atılmamaktadır. Deprem ve afet gerçeği
artık herkesin hemfikir olduğu ve bu konuda ortak eylem kapsamında çalışmalar
yapılması gereken en önemli konulardan biridir. Ülkemizin her kesiminde
yetkililer tarafından, deprem ve afetlere karşı dirençli ve güvenli yerleşim
yerlerinin belirlenmesi, halkımızın güvenli yapılarda yaşaması ve afetlere
hazır olmasının sağlanması konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir
gerçeği olan depremler önlenemez, ancak alınacak akılcı ve bilimsel önlemler,
bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Bir doğa
olayı olan depremlerin afete dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın
yazgısı olamaz, olmamalıdır.
01
Ocak 2019'da yürürlüğe giren yeni deprem ve bina yönetmeliği kapsamında
hazırlanan ve yayınlanan Türkiye'nin Yeni Deprem Tehlike haritası aslında
Ülkemizin deprem gerçeğini ve deprem tehlike durumunu çok açık şekilde ortaya
koymuştur. Haritanın en önemli mesajı her an bir depreme karşı
hazırlıklı olun uyarısıdır. Yani, deprem bilincinin oluşturulmasının, deprem
öncesi risk azaltma çalışmalarının nitelikli olarak yapılmasının, yerleşime
uygun alan seçimlerinin yer bilimsel verilere dayanarak gerçekleştirilmesinin ve
depreme dayanıklı-güvenli kentler inşa edilmesinin önemini bu harita ile açıkça
bildirilmektedir.
Her
ne kadar 17 Ağustos 1999 depremi İstanbul ve çevresinde büyük etkisi olmuş ise
de, acıları ve travmaları Ülkemizin her tarafında hissedilmiştir. Bu vesile ile
deprem açısından ilimizi de bilimsel verilere dayanarak değerlendirmek ve ona
göre tedbirlerimizi almak durumundayız. Kısaca belirtmek gerekirse, son 15 yıl
içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesinde çoğunlukla büyüklükleri 5.0’den küçük olmasına
rağmen, özellikle Trabzon ili ve çevre illerinde etkileri hissedilen depremler
meydana gelmiştir. Özellikle deniz içinde meydana gelen depremlerin,
Karadeniz’de 1990-2000 yılları arasında hidrokarbon arama amaçlı yapılan sismik
çalışmalarla belirlenmiş olan Güney Batı-Kuzey Doğu uzanımlı kırıklarla
(faylarla) (doğudan batıya, Rize, Trabzon ve Ordu kırıkları veya fayları)
ilişkilidir. Bununla birlikte, bu fayların varlığı bilinmekle
birlikte, fayların özellikleri ve sistematik davranışları tam olarak
haritalanmış da değildir. Dolayısıyla, Doğu Karadeniz Bölgesi deniz alanının
Jeofizik ve Jeolojik verilerle detaylı şekilde araştırılması ve jeotektonik
yapının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Böylece, Trabzon ili ve çevre illerin
deprem açısından tehlike-risk değerlendirmeleri Ocak 2019'da yürürlüğe giren
Yeni Bina ve Deprem Yönetmeliği göz önüne alınarak ivedilikle yapılması zorunlu
hale gelmiştir. Çünkü Trabzon ili, ilçeleri ve çevre illerde çarpık ve
kontrolsüz bir yapılaşma çok hızla ilerlemektedir. Özellikle, çok yüksek katlı
binaların, dere yataklarına, dağ yamaçlarına biriken eski heyelan kütleleri
üzerine, deniz-dağ arası geniş düzlüklere (ki bu alanlar ~50m’yi aşan kalın
alüvyonal malzemeleri, kil, kum, silt, çakıl karışımı içermektedir) ve
deniz dolgu alanlarına yapılmış ve yapılmaya devam ediyor olması riskleri
artırmıştır ve artırmaya da devam edecektir.
Hatırlatmak
isteriz ki, deprem hasarları sadece deprem oluştuğu merkez etrafında değil, çok
daha uzak mesafelerdeki yerleşim yerlerinde de önemli hasarlara ve can
kayıplarına neden olabilmektedir. Bu durum depremin büyüklük veya küçüklüğünden
ziyade, yerleşim yerlerinin üzerine kurulduğu zeminlerin deprem dalgalarının
geçişi sırasındaki yerel dinamik davranışları ile ilişkilidir. Bunlar, zeminin
gelen deprem yüklerini büyütmesi, zemin sıvılaşma, zemin hakim titreşim
sürelerinin artması ve temel
kaya topoğrafyasının deprem dalgalarını odaklaması ve saçması olarak
bilinmektedir. Depremin en fazla hissedildiği, etkilediği ve hasara neden
olduğu alanlar zayıf dayanımlı zemin olarak tanımlanan, kalın alüvyon
tabakalarının yeraldığı dere yatakları, deniz kenarları ve diğer düzlüklerle,
aşırı eğimli ve kalın toprak örtülü dağ yamaçlardır. Bununa birlikte, yeraltı
su seviyesinin yüzeye yakın olması ve sağlam zeminlerin yani temel kayanın
topoğrafyası da depremin zemin davranışı etkileyen önemli unsurlardır.
Depremle
yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının afete
dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce defalarca
belirttiğimiz ve güncel bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı mesleki görev
ve sorumluluk olarak görüyoruz.
1. Sağlıklı ve güvenli
yerleşim alanlarının oluşturulmasında Meslek Odalarımızın en önemli
görevlerinden biri de mesleki denetimdir. Buradaki amaç, hazırlanan yer
inceleme ve değerlendirme (zemin etüt) raporların bilimsel ve teknik şartlara
uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir. Ancak; deprem ve
afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının, nitelikli yapılaşmanın
sağlanmasına yönelik olarak meslek Odalarımızın yapmakta olduğu, kamusal
mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, 02.08.2013 tarih ve 28726
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile
kaldırılmıştır. Kaldırılan mesleki denetim yetkisinin ivedilikle iade edilerek,
mesleki denetim, yeterlilik, eğitim ve belgelendirme için güçlü ve nitelikli
Kamu-Meslek Odası işbirlikleri tesis edilmelidir. Böylece, sağlıklı ve güvenli bir
çevrede yaşama hakkı açısından, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan
rapor onayları, yeni mevzuat düzenlenmesi ile yeniden tesis edilmeli ve
standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri önlenmelidir.
2. Depreme dayanıklı
yapı tasarımı için planlı ve plansız tüm alanlarda yapılacak tüm zemin
etütlerinde mutlaka Jeofizik Mühendisliği hizmetleri etkin ve yetkin şekilde
yer almalıdır. Bu konuda yerel yönetimlerin inisiyatif almalıdır.
3. İmar planına
altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni
yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda
mühendislik hizmeti almayan hiç bir uygulamaya ruhsat verilmemelidir. Bu
kapsamda halen yürürlükte olan, İmar Barışı uygulaması kapsamında yapı kayıt
belgesi almış, ancak hem zemin etütleri hem de yapı kalitesi açısından
denetimden geçmemiş her türlü yapının yeniden değerlendirmeye alınması
gerekmektedir.
4. Riskli alanlar
imara açılmamalıdır. Bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalıdır. Niteliksiz
yapı üretimi engellenmelidir.
5. Binayı yıkan
depremin dinamik parametreleridir. Zeminin dinamik özelikleri Jeofizik
Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Yer seçiminde ve yapılaşmada
zemin özelliklerine göre binalar yapılmalıdır. Çünkü, Trabzon ilinin çevre
illerin deprem tehlike değerleri (ivme değeri, birim zamandaki hız değişim
miktarı) artmıştır. Trabzon ili özelinde bu değer 0.1g (100cm/s2 olan değer
0.2g (200cm/s2) olarak güncellenmiş olup, deprem üretecek faya yakınlığa ve
zayıf dayanımlı (30m derinlik için ortalama kayma dalgası hızı, Vs30<700m/s)
yerel zemin koşullarına göre bu değer artar. Bunun anlamı binaya zeminden
gelecek deprem yükünün/kuvvetinin artmasıdır. Dolayısıyla zemin özellikleri çok
nitelikli olarak incelenmesi ve elde edilecek parametrelere göre inşaat statik
projelerinin hazırlanması zorunluluktur.
6. Yeni Deprem ve
Bina Yönetmeliğine göre, 1997 yılından beri kullanılan 'Deprem Bölgeleri
Derecelendirme' haritası yerine Ocak-2019'dan beri artık 'Deprem
Tehlike Haritası' kullanılmaya başlamıştır. Yeni haritaya göre, faya
yakınlık, yerel zemin koşulları, jeolojik yapı, yapı stoku, yapı özellikleri,
vb. faktörler bulunduğunuz veya yaşadığınız yerin risklerini belirleyecektir
(Risk=Tehlike x Zara Görebilirlik).
7. Yapı Denetim
Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB ve Meslek Odaların önerileri
alınarak yeniden düzenlenmelidir. Mühendislik hizmeti almamış hiçbir yapıya
ruhsat verilmemelidir.
8. 4708 Sayılı Yapı
Denetim Uygulama Yönetmeliği değiştirilmeli, yapı üretim sürecinden bitimine
kadar önemli bir rol oynayan Jeofizik Mühendislerinin Teknik Müşavirlik
Kuruluşu veya Yapı Denetim Kuruluşu ortağı olma zorunluluğu getirilmelidir.
9. 6306 sayılı 'Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Kanunun Uygulama
Yönetmeliği'nde, mevcut binaların değerlendirilmesi, riskli bina tespitleri ve
güçlendirme çalışmalarında yapılacak tahribatsız incelemelerde Jeofizik
Mühendisliği hizmetleri zorunlu hale getirilmelidir.
10. Ülkemizin
genelinde olmak üzere İlimizde de, deprem başta olmak üzere, herhangi bir doğal
veya doğal olmayan olay sonucu oluşması muhtemel bir afet sonrasında halkımızın
toplanma, kısa süreli yaşamını sürdürme ve güvenliğinin sağlanacağı alanlar
yeterli değildir ve çoğunda da yoktur. İllerin deprem tehlike
derecelendirmeleri dikkate alınarak bu tür alanların oluşturulması ve korunması
gerekmektedir.
11. İlimizde
gerçekleştirilen yol, tünel vb. yatırımlarının yer bilimsel etütlerinin
denetimden geçirilmesi ve doğaya tahribat vermeden gerçekleştirilmesi
sağlanmalıdır. Özellikle gömülü olan tarihi mirasın (arkeolojik alanların)
zarar vermeden araştırılmasında ve tespit edilmesinde mutlaka Jeofizik
biliminden yararlanılması gerekmektedir.
12. Ülkemizin enerji
yatırımları, yeraltı zenginliklerinin bilimsel ilkelere göre araştırılması ve
bulunması, deprem, heyelan gibi doğal olayların araştırılması ve önlemlerinin
alınması, yol, köprü güzergâhlarının incelenmesi, zemin etütlerinin nitelikli
olarak gerçekleştirilmesi gibi bir çok alanda hizmet üretebilmek için daha
fazla Jeofizik Mühendisine ihtiyaç vardır. Ancak son yıllarda Üniversite
sınavları sonucunda Jeofizik Mühendisliği bölümlerine tercihin
azalması, Kamu ve özel sektörde Jeofizik Mühendislerine ayrılan istihdamın
azalması ile ilişkili oluştuğu açıktır. Dolayısıyla, Kamuda ve özel sektörde,
Jeofizik Mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir.
13. Yukarıda sırlanan
tüm konularda Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak her zaman
desteğe ve hizmete hazır olduğumuzu İl, ilçe yöneticilerinin ve yetkililerinin
bilgilerine sunarız.
Sonuç olarak, deprem özelinde
herhangi bir bir doğa olayının önlenemeyeceğini, ancak alınacak bilimsel önlemler
ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız. Bu nedenle, her
zaman ısrarla önerimiz olan 'Afetler
Sonrası Krizi Değil, Afetler Öncesi Riskler Yönetilmeli' ilkesini
yetkililere ve kamuoyuna hatırlatmaya devam edeceğiz.
TMMOB
Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak, doğal olayların afetlere
dönüşmemesi için Jeofizik Bilimi ve Mühendisliği ilkeleri doğrultusunda hareket
edilmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyoruz."
16.08.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder