20 Ağustos 2019 Salı

ZAFERLERİMİZ ECDÂDIN HAK MÜCADELESİ Makale: Hüseyin KÖKSAL)



TRABZON - Vakfıkebir İlçe Müftüsü Hüseyin Köksal'ın "ZAFERLERİMİZ ECDÂDIN HAK MÜCADELESİ" makalesi…

Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'a hamd ve senâ, O'nun kutlu elçisine salât ve selâm olsun!

Alemlerin Rabbi olan Allah (C.C.), insan nevini hürmete layık bir varlık olarak yaratmış,(1) bu itibarına yaraşır özgürlük alanları belirlemiştir. Tam manasıyla mutlu bir yaşam ve ebedi bahtiyarlık yalnızca bütün varlığın sahibi olan Allah'ın istediği gibi söylemekle ve yapıp etmekle gerçekleşebilir.(2) 

Gerçekte rûhun ve bedenin özgürlüğü de buradadır.(3) Bununla birlikte mutluluğu getireceğinden kuşku duyulmayan bu çağrıya icabet etmek de kişinin isteğine bırakılmıştır. Bu bakımdan dinin, aklın, neslin, malın ve canın her türlü tecavüze karşı korunması ve bu değerlerin yaşatılması için verilen mücadele kutsal sayılmıştır.

İnsan onurunu rencide eden, yok sayan uygulamalar insanlık tarihi kadar eskidir. Kişisel menfaatlerin çatışmasıyla başlayan hakkı ve haddi tecavüz ameliyesi, ırkçı, mezhepsel, dinsel ve benzeri örgütlenmelerle yerküreyi cehenneme çevirmiştir. Hepimizin hafızasında canlılığını muhafaza eden İslâm'ın kökleşip filizlenmesine vesile olan Bedir, Uhud ve Hendek muharebeleri, yukarıda sözü edilen özgürlüklerin korunmasına müteveccih vukû bulmuştur. Çünkü insan fıtratının özünü teşkil eden özgürlük, dini yükümlülüklerin de esası durumundadır. Meşrû eğilimlerini tercih etmesi için kesinlikle eğitilmeye muhtaç olmakla birlikte müdahale ve baskıya konu edilmesi insan onurunu yok eder. Mekke'de dini tercihler dahil insanca yaşama imkanından mahrum olan ilk Müslümanların, ana yurtlarını terk ederek temel haklarını kullanabilecekleri Medine'ye hicret etmeleri, hakkı ve adaleti topluma egemen kılmak içindi. Esasında kutlu elçilerin davası da buydu.

Yakın tarihimizde de egemen güçler cennet vatanımızda, özgürlüklerimize kastetmiş, yer altı ve yer üstü bütün kaynaklarımızı sömürerek geleceğimizi yok etmek, umutlarımızı ve imkânlarımızı sömürmek istemiştir. Allah'ın (C.C.) adını yüceltmek isteyenlerle buna şiddetle karşı çıkanların yani hak ile bâtılın o dönemdeki mücadelesinin bizâtihî kendisi olan İstiklâl muharebeleri, vatanımızda huzur ve refah içerisinde yaşama gayesiyle Allah rızasına müteveccih gerçekleştirilmiştir. 

Bu sebeple "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin..."(4) ikazıyla Allah'ın mülkü olan yeryüzünde, tasarrufun da O'na ait olması için çalışanın Allah katındaki değerine atıfta bulunulmuştur. Vatan savunması uğruna ölenlere büyük mükâfat vaat edilmesi, savaştan kaçanlara da aynı ağırlıkta ceza öngörülmesi, bu mücadelenin görünen kısmıyla savaş olarak adlandırılmasının ötesinde, gayeye yönelik değerlendirme yapılmasını zorunlu kılar. Gayesi Allah rızası olmayan her davranış, sevaptan mahrum kaldığı gibi günah da bulanmış olur.

Bu değerlendirme tarzıyla asırlar evvel ilk Müslümanların müşriklere karşı vermiş olduğu ölüm kalım mücadelesi, aynı zamanda tevhid mücadelesi idi. O zaman Allah Resulü (S.A.V.), yakarışında, savaşın kaybedilmesi durumunda Allah'a (C.C.) kullukta bulunacak kimsenin kalmayacağını ifade etmişti. Aynı durum ecdadımızın ağır kayıplar verdiği bağımsızlık mücadelesinde ortaya çıkmış, Merhum Milli Şairimiz Akif, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in bu sözlerine atıfta bulunmuştur. Öyle ki, istiklâl mücadelesinde yaşananların vahâmetini anlatırken, Bedir cengâverlerinin ancak İstiklâl Harbi'nde düşmana karşı koyanlar kadar yüce olabileceğini dile getirerek tarihsel izdüşüme işaret etmiştir.

İçinde bulunduğumuz coğrafyanın İslâm diyârı olmasında, Ağustos 1071 en önemli kilometre taşıdır. Ağustos 1922'de, bu toprakların düşmana ve bâtıla kapandığını belgeleyen önemli belgedir. Bu nedenle yârının inşası, tarih bilincinin yerleşip kökleşmesi ve geçmişin hatalarından ders çıkarılması ile imkan bulabilir. İbadetlerdeki taklit dâhil hiç bir şekilde bilinçsizce başkalarının yaptığını aynıyla yapmayı tasvip etmeyen İslâm, hayatın her alanında ilkelerle hareket edilmesini doğru bulur.

Bir vesile nice zorluklara katlanarak düşmana karşı zafer kazanan; Malazgirt Meydan Muharebesi, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve bu minvalde bil fiil vatanın her karışında kanı, teri ve emeği bulunan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; cesaret ve gayretleriyle öne çıkan Nene Hâtun, Sütçü İmam, Halide Edip, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Afyon Müftüsü Hüseyin Efendi, İstiklâl Şairimiz Mehmed Akif Ersoy ve daha nice adları bilinmeyen, kanlarıyla tarih yazan vefâ timsali erkeklerimizi ve cefânın zirvesi kadınlarımızı, nihayet İslam'ın bidâyetinden bu güne kadar gelmesinde emeği geçen bütün şehit, gazi ve kahramanları minnet, duâ ve rahmetle anıyor, ebedî âlemde bahtiyarlık diliyorum. Kadir Mevlâ aziz şühedâya rahmet eylesin. (Âmin...)

Duâlarda buluşmak dileğiyle...

**
(1) 17/İsra, 70
(2) 51/Zariyat, 56
(3) 13/Rad, 28; 9/Tevbe, 23, 24
(4) 2/Bakara, 154; Al-i İmran, 169, 170; 9/Tevbe, 111; Saff, 10, 11, 12;2/Bakara, 190; Buhari, Cihad, 6

(Mithat GÜDÜ - 20.08.2019)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder