26 Aralık 2010 Pazar

TRABZON BELEDİYESİ YENİ HİZMET BİNASINA TAŞINIYOR


Trabzon Belediyesi, 27 Aralık 2010 Pazartesi Gününden İtibaren Gülbahar hatun Mahallesi Atapark’ta İnşa Edilen Yeni Hizmet Binasında Vatandaşlara Hizmet Vermeye Başlayacak.


Trabzon Belediyesi’nce yapılan açıklamada, belediye birimlerinin yeni Trabzon Merkez Gülbahar Mahallesinde; eski Tekel Binasının yerine yapılan Atapark Varlıbaş AVM yanındaki hizmet binasına taşınma işlemlerinin tamamlandığı, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün ise yılbaşından sonra yeni hizmet binasına taşınarak, hizmet vermeye başlayacağı bildirildi.


İskenderpaşa Mahallesindeki Belediye Merkez Binasının yeni adresi, Gülbaharhatun Mahallesi oldu. Böylece dağınık olan belediye hizmet birimleri tek çatı altında toplanacak.



Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu yıllardan beri vatandaşlara hizmet vermekte olan şehrin değişik bölgelerindeki hizmet binalarının artık bir çatı altında toplandığını belirterek,


"Atapark'ta eski Tekel binası yerinde yapımı tamamlanan yeni hizmet binasına taşınma işlemleri tamamlandı.


Yeni hizmet binamız Valilik, Emniyet ve Adliye ile aynı bölgede oldu. Dağınık olan belediye birimleri de yeni hizmet binasında bir araya getirilmiş oldu. Bu durum vatandaşlarımıza büyük kolaylık
sağladı.


27 Aralık pazartesi tarihi itibariyle vatandaşlarımıza yeni binamızda hizmet vermeye başlayacağız. Trabzon'a böyle çağdaş ve modern bir belediye binasının kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.


Yeni hizmet binamızın çalışanlarımıza ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum" dedi.

24 Aralık 2010 Cuma

“BEN TÜRK’ÜM”- Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK


Dünya tarihine baktığımızda Türk ırkı, taşıdığı insani hasletleri ile tanınır ve bilinir. Ben bir Türk olarak, bu hasletlerin sahibi olmaktan gururluyum ve şeref duyuyorum. Benim bu duygu ve düşüncemi her milletin ferdi kendisi içinde aynen diyebilir ve hakkıdır da. Benim bir gurur duyacağım fazilet daha var ki, o da Türklüğüm yanı sıra, İslâm dini ile şereflenmiş olmamdır. BU İKİ HASLETİ BÜNYESİNDE TOPLAYAN MÜSLÜMAN TÜRK’ÜN, DİĞER IRKLARA BİR BASKI VE ÜSTÜNLÜK İDDİASI DA YOKTUR.


Allah’ın yarattığı her insanı, rengi, meşrebi ne olursa olsun yaratandan ötürü değerli görür. ALLAH(C.C.) katında üstünlüğün ancak Yaratana iyi bir kul olmakla mümkün olacağının şuuru içindedir.


Allah(C.C.) katında insanlar eşittir. Beyazın siyaha, siyahın da beyaza karşı bir üstünlüğü yoktur. Böyle olunca da ben bir Türk ve Müslüman olarak sahibi olduğum değerlerle gurur duymam ve bu değerlerimi söylemem ve ifade etmem en tabii hakkımdır. İnsan kendisine olan saygısından ötürü milli ve dini kimliğini ifade ederken alnı ak, başı diktir ve her zaman da öyle olmalıdır.



Tarihin derinliklerine baktığımızda Türk ırkının seyrettiği coğrafyada altın harflerle yazılan tarihimiz, bu alanda onurlu bir geçmişin mirasçıları olduğumuzu ortaya koymaktadır. Hiçbir millete nasip olmaya bu şerefli geçmişimizle bir Türk olarak elbette ki gururluyuz ve Türk olduğumuzu da her zaman ve her yerde gururla söylemek hakkına sahibiz.


Coğrafi konumumuz itibariyle vatan toprakları üzerinde Türk’ten ayrı başka ırklara mensup topluluklar da asırlardır bir arada Türk bayrağı altında ve bu bayrağın örttüğü Türkiye üzerinde yaşayıp gelmişlerdir.


Türk’ün varlığından rahatsız olan dış güçler, son yıllarda giriştikleri el altı faaliyetlerle Türk’ün hâkimiyetini kırabilmek için tahriklere, kışkırtmalara yönlendirecek girişimlere başlamışlardır. Yüzümüze gülerken, arkamızdan kuyu kazmağa başladılar ve devam da ediyorlar.

Büyük paralar akıtarak satın aldıkları satılık beyinlerle, bazı radyo, televizyon ve gazeteleri elde etmesini de becerebildiler. Bizim gafletimizden ve saflığımızdan, Türk’üm dediği halde Türk gibi düşünemeyen ve hareket edemeyen insanımızın şuursuzluğundan dolayı da büyük ölçüde yol aldılar.


Öyle ki, bazı ağızlar, TÜRK’ÜM diyemeyip “TÜRKİYE’LİYİM” deme, diyebilme zilletine düştüler. Bu zilletin bir örneğini de, 18. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI’NDA, ilkokullarda her sabah söylenen andımızın kaldırılması(!) teklifinin ortaya konulabilmesinde görmek mümkündür. Bir atasözümüz vardır; “SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ” Demek ki, DÜŞMAN HİÇ UYUMAMIŞ ve bazı beyinleri şu veya bu şekilde satın almış, pohpohlamış, yüreklendirmiş ve böylesine anlamsız bir teklifi yapabilme cesaretini ortaya koydurmuş.


Dinimiz ırkçılığı, kavmiyetçiliği reddeder ve ben de bu ayırımcılığı asla uygun görmem. AMMA bu görüşüm gerektiğinde “TÜRK'ÜM” dememe de engel değildir. TÜRKİYE’MİZİ BÖLME PROVALARININ YAPILDIĞI GÜNÜMÜZDE; Türk’üm diyen herkesin, Türk gibi düşünmesi, hareket etmesi ve Türk gibi konuşması gerekir.


Bir insanın milliyetinin ve dininin değerlerini koruması, yaşaması ve yaşatması büyük fedakârlık ister. Buna fedakârlığa göğüs gerebilmek için de o insanın birtakım değerlerle donanmış olması gerekir. SEN YILLAR YILIDIR GENÇ NESLİ BU DEĞERLERDEN UZAK YETİŞTİRİR VE ONA BU ÜSTÜN RUHU AŞILAYAMAZSAN İŞTE SONUCU BU OLUR. Boş şişeyi suya batırırsan su dolar, süte batırırsan süt dolar, fosseptik çukuruna batırırsan lâğım suyu dolar.


Hazreti Peygamberimizin bir hadisini belirtmek isterim: “HER ÇOCUK İSLÂM YARATILIŞINDA DOĞAR. SONRADAN EBEVEYNLERİ ONLARI YAHUDİ, NASRANÎ VEYA DİNSİZ YAPAR”. Bu gün çoğu ailelerimiz ve bazı eğitim-öğretim kurumlarımız, radyo ve televizyonlarımız tertemiz bir levha olan çoluk çocuğumuzu müspet yönde eğitip öğretmekten öteye, zararlı fikirlerle beyinlerini zehirlemektedirler.


Böyle olunca da DİN’i ile dili ile IRK’ı ile uyum içinde olamayan ve bunalımlar içinde ne olduğunu bilemeyen bir neslin ortaya çıkmasına sebep olunmaktadır. Etkili ve yetkili yöneticilerimiz, eğitimcilerimiz, karar merciinde olan kişilerimiz bu gerçeği görsünler ve gereken önlemleri de alsınlar.


Bu konuda daha çok şeyler demek gerekir, amma ben bütün benliğimle ve bütün varlığımla sağır kulaklara “BEN TÜRKÜM” diye haykırmak istiyorum: EVET, BEN TÜRKÜM, BEN TÜRKÜM, BEN TÜRKÜM…


Hüseyin ALBAYRAK – 23.12.2010

Kaynak: www.ilkhabergazete.com

23 Aralık 2010 Perşembe

Yıldızlı Güven Hastanesi Açıldı


Yıldızlı Güven Hastanesi Hasta Kabulüne Başladı.



Hastanenin hizmete girmesi nedeniyle Özel Yıldızlı Güven Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Güven beraberinde Genel Müdür ve Tıbbı Direktör Opr. Dr. Yusuf Aşık ile birlikte açıklamalarda bulundu.


Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Güven, hastane olarak toplam kalite yönetimi yaklaşımına dayalı hizmet vermeyi amaçladıklarını ifade ederek, deneyimli personel ve ileri teknik tıbbı cihazlarla donatılan tam teşekküllü bir sağlık merkezi olarak sağlık alanına atıldıklarını belirtti.


Güven, 'herkes için sağlık' felsefesi ile yola çıktıklarını ifade ederek;


“Sağlıklı yaşamak, sağlık hizmetlerinden eşit derecede faydalanmak herkesin en temel hakkıdır, ilkesiyle de bu yolda ilerleyeceğiz. Özel Yıldızlı Güven Hastanesi olarak hizmet verdiğimiz tüm sağlık birimlerinde tıbbın ulaştığı en üst düzeyde, tıbbı etik ilkelerden ödün vermeden güvenilir, hasta odaklı ve kaliteli hizmet veren, hasta çalışan güvenliğini ön planda tutan, çevreye duyarlı, hasta haklarına saygılı nitelikli sağlık çalışanı yetiştiren, yenilikçi ve sürekli kendini geliştiren öncü bir kuruluş olmak varlığımızın en önemli sebebidir.


Hizmet sunduğumuz her alanda ülkemizin standartlarının üzerinde bilimsel altyapısı ve kalitesi ile ilklerin içinde yer almayı, tıbbın ulaştığı en üst düzeydeki uygulamaları takip ederek ülkemizde ve uluslararası alanda sağlık hizmetlerinin gelişimine katkı bulunmayı hedefleyen bir sağlık kuruluşuyuz. Özel Yıldızlı Güven Hastanesi, uzman doktor kadroları, deneyimli sağlık personelleri ve ileri teknolojik tıbbı cihazlarla donatılan tam teşekküllü sağlık merkezi olarak hizmet verecektir.


Hastane olarak yönetim anlayışımız toplam kalite yönetimi yaklaşımına dayalıdır. Sunacağımız hizmeti sürekli iyileştirerek tıbbın gelişimine katkıda bulunacağız. Hastalarımıza en iyi teşhis ve tedavi hizmetini sunarak, hayat kalitesini yükseltir, hasta güvenliğini ve memnuniyetini her şeyin üzerinde tutacağız. Gelecekte de ulusal bir marka haline gelmeyi hedefleyen Özel Yıldızlıgüven Hastanesi’ni, global çapta tanınan, saygın bir sağlık kuruluşu markasına dönüştürmeyi planlıyoruz” dedi.


"Hastalarımızın ve yakınlarının yüzündeki gülümsemeyi sürekli kılmak için çalışmalarımıza son hızla devam edeceğiz. Planlanan çalışmalar ve hastanemizin açılışına kadarki sürede desteği ve güveniyle her zaman yanımızda olan, çalışma şevkimizi arttıracak olan Trabzon ve bölge halkına şimdiden teşekkür ediyoruz" dedi.


Hastanenin Genel Müdürü Opr. Dr. Yusuf Aşık ise sağlık sektörüne iddialı girdiklerini kaydederek tüm tıp dallarında hizmet vermeyi hedeflediklerini söyledi.


Dr. Aşık: "Hastanemiz, gelişmiş tıp teknolojisinin son imkanları ve deneyimli uzman kadrosuyla hemen hemen tüm tıp dallarında hizmet sunmaya hazırlanan bölgemizin ve ülkemizin özel sağlık kuruluşlarından birisidir. Özel Yıldızlı Güven Hastanesi üstün donanımlı 6 ameliyathane, 2 doğumhane, 9 dâhili yoğun bakım, 8 cerrahi yoğun bakım, 10 yeni doğan yoğun bakım, 2 kroner yoğun bakımı ile 17 tane tek kişilik yatak 50 çift kişilik yatak, 3 süit oda olmak üzere toplam 99 yatak kapasitesi ile hizmet verecek bir hastanedir.


Uluslararası düzeyde üniversitelerde eğitimlerini tamamlamış, en seçkin hastanelerde görev almış doktorlar, özel eğitim görmüş hemşire ve çalışanlar sağlık hizmetlerini artık Yıldızlıgüven Hastanesi'nde veriyor. Hastanemiz son derece yüksek donanıma sahip olan Görüntüleme Merkezinde özellikle kardiyak çekim yapabilen 128 kesit Tomografi, 4 boyutlu ultrasyonogafi, 1,5 Tesla gücünde MR Digital Röntgen sistemleri ile birlikte hem hastane içinde hem uzaktan erişimle hizmetin sunulacağı bir alt yapı oluşturulmuştur” diye konuştu.


HASTALAR YANLARINDA FİLM EVRAKI TAŞIMAK ZORUNDA KALMAYACAK


Yapılan tahlil ve çekilen filmlerle ilgili tüm sonuçlarının kağıt dolaşımı olmadan dijital ortamda sonuçlandığını kaydeden Aşık:


“Zaman kayıplarını ortadan kaldıran Hastane İşletme Sistemine (HİS) sahip olan Özel Yıldız Güven Hastanesi dünyanın en ileri radyoloji merkezinde bulunan PACS iş istasyonu ile hastalarına ait başvuru, tanı, tedavi ve kontrol süreçlerinin uzun yıllar dijital arşiv bölümünde saklanmasını sağlıyor. Böylece hastalar yanlarına film taşımak zorunda kalmıyor, filmlerin evde saklanması sorunu yok, dolayısıyla kaybedilme riski de yok. Hekimler yıllar sonra bile hastanın önceki görüntüleri ile yeni kaydedilen görüntüleri hiç bir deformasyon olmadan kaliteli bir şekilde inceleyebiliyor.


Özel Yıldızlı Güven Hastanesi, yataklı tedavi katlarında her hasta odasında hemşire çağrı sistemi bulunuyor. Hastanın hemşireye ulaşmasını sağlayan hemşire çağrı sistemi ile hastalar hemşirelerine yatak başlarından banyo ve lavabodan kolaylıkla ulaşabiliyor. Sistem hemşire bankosunu da çağrıyı ışıklı ve sesli olarak gösteriyor. Aynı sistem ile hemşiremizin hasta odasına ne kadar sürede gittiği ve kaldığı da öğrenilebiliyor.


Özel Yıldızlı Güven Hastanesi sağlık hizmetlerine verdiği önemin yanı sıra, hasta ve hasta yakını memnuniyetini esas alan hasta ilişkileri ile hastaların tüm isteklerine cevap vermeyi görev olarak benimsiyor. Bu doğrultuda, idari ve medikal alanında tüm çalışanlarına sunduğu eğitimlerin kalitesinin en üst düzeyde devamlılığı amaçlanıyor.


Özel Yıldızlı Güven Hastanesi, modern çağın sistemleriyle donatılmış, mimari ve teknoloji olarak akıllı bina sistemine sahip Yıldızlı Güven Hastanesi'nde ısıtma, soğutma, kontrol, yangın, güvenlik sistemleri ve medikal gaz sistemlerinin tüm işleyişi merkezi otomosyon odasından kumanda ediliyor. Odalarda her birimin veya hastanın kendine özgü ısı ihtiyaçları düşünülerek bireysel kontrole imkân da sağlanmıştır. Tüm sistemler, jeneratör ve UPS (kesintisiz güç kaynağı) sistemleriyle destekli olup, kesintisiz çalışmalarına imkân da sağlanıyor. Özel Yıldızlı Güven Hastanesi'nde yapılanma ve yönetimin her evresinde tüm süreçler profesyonel eller tarafından yönetilmektedir” şeklinde konuştu.


Daha sonra hasta odaları tek tek gezdirilerek, yeni cihazlar basın mensuplarına gösterildi.


www.akcaabathaber.com – 23.12.2010

16 Aralık 2010 Perşembe

İLESAM’dan “Telif Hakları” Konferansı Verilecek


İLESAM tarafından 17 Aralık 2010 Cuma Günü Saat 13.00’de Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda “TELİF HAKLARI” Konusunda Konferans düzenlenecektir.


İLESAM tarafından 17 Aralık 2010 Cuma Günü Saat 13.00’de Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda “TELİF HAKLARI” Konusunda Konferans düzenlenecektir.


Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız ve İLESAM Trabzon İl Temsilcisi Ahmet Musaoğlu ve İl Denetleme Komisyonu Üyesi H. Nurcan Yazıcı’nın katılımı ile “TELİF HAKLARI” konusunda, verilecek olan Konferans, 17 Aralık 2010 Cuma günü 13.00-15.00 saatleri arasında Trabzon Kanuni Anadolu Lisesi Konferans Salonunda yapılacaktır.


Trabzon İl Temsilcisi Ahmet Musaoğlu:


“Dünya sıralamasında Türkiye, korsan yayın bakımından ilk sıralarda yer alıyor.

‘Telif Hakları’ hakkında gazeteci, yazar, şair, çizer ve sanatçıların bilmesi gerekli her şey anlatılacak.

Bu nedenle başta şairlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz ve sanatçılarımız olmak üzere önemli açıklamaların yapılacağı, ‘Telif Hakları’ bilincinin eğitim kurumları ve ülke genelinde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması konusundaki konferansımıza halkımızı davet ediyoruz” dedi.




HABER-FOTO: TRABZON HABER AJANSI 

Hz. Hüseyin ve Kerbela Olayı/ Eyüp CİVELEK

Âlemlere Rahmet Olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) Efendimiz Buyuruyor ki: "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğim". “Allah’ım ben bunları seviyorum, Sen de sev."

Makalesinde, Yazar Eyüp Civelek: “Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun”.



Hz. Hüseyin(R.A.) ve Kerbela Olayı 
Değerli İzleyicilerimiz;


Bu makalemde, Peygamber Efendimiz(S.A.V.)'in torunlarından olan Hz Hüseyin’i ve tüm Müslümanları derinden üzen, yaralayan,kalplerinde tarifsiz acılar meydana getiren Kerbela Olayı'nı anlatmaya çalışacağım.


Bu elem verici olay, Muharrem Ayının 10. günü, diğer bir adıyla Aşura Günü meydana gelmiştir. 16 Aralık 2010 Perşembe günü aynı zamanda Aşura günüdür. Bu çok üzücü olayın vuku bulmuş olduğu gündür.


Hz. Hüseyin(R.A.) ve ağabeyi Hz. Hasan(R.A.) Peygamberimizin çok sevdiği, öpüp kokladığı sevgili torunlarıdır. Hatta onlar hakkında "Hasan ile Hüseyin benim dünyada öpüp kokladığım iki çiçeğimdir" (Ahmet b. Hanbel: Müsned 2 288) buyurmuşlardır.


Hz. Hüseyin(R.A.), hayatının bütün dönemlerinde çocuklar kadar masum, temiz, lekesiz ve güzel bir hayatı olmuştur. O sadece çocukken değil, gençliğinde de yetişkinliğinde de masumiyetini ve temizliğini korumuştur.


Hz. Hüseyin dünyaya geldiğinde babası Hz. Ali (R.A.) ona "Harb" ismini takmak istemiş fakat bunu Peygambere bırakmanın daha doğru olacağına karar verip çocuğu Âlemlerin Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.)’e götürmüştür. Peygamberimiz de çocuğu kucağına alıp sevmiş, sonra "Güzel", "Güzelcik", "Bir tanecik" anlamına gelen "HÜSEYİN" diye çocuğa seslenmiştir. Hz. Peygamberimiz, Hüseyin ismini çocuğa verirken de kulağına mesajların en güzeli olan ezanı okuyordu.


Hz. Hüseyin’in ismi çok güzeldi. Onun sadece ismi değil, fiziki özellikleri de çok güzeldi. Peygamberimize benzeyen bir fiziği vardı. Babası Hz. Ali(K.V.) şöyle diyordu: “Oğlum Hasan’ın yüzü, diğer oğlum Hüseyin’in ise bedeni Hz. Peygambere çok benzerdi.” (Ahmet b.Hanbel).


Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan’la beraber dedelerinin özel dualarına da mazhar olmuştur. Hz. Peygamberimiz: "Allah’ım ben bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmizi menakıb 31) diye dua etmişlerdir.


Hz. Peygamberimiz vefat ettiklerinde Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Çocuk yaşta olduğundan I. Halife Hz. Ebu Bekir zamanında gerçekleşen fetih faaliyetlerine katılmamıştır. II. Halife Hz. Ömer(R.A.) ve III. Halife Hz. Osman(R.A.)’ ın dönemlerinde babasının yolunu takip etmiştir.


Siyasi hareketlerden hep uzak durmaya çalıştı. Peygamber torunu olması sebebiyle halk tarafından sevilen ve hep hürmet gören birisi oldu.
III. Halife döneminde ağabeyiyle beraber Taberistan seferine çıktı. Çıkan olayları bastırmak için babasının verdiği görevi arkadaşlarıyla beraber yerine getirdi. Halife Hz. Osman’ı koruma görevini üstlendiler. 2 seneye yakın bu görevi başarıyla yaptılar. Daha sonra halifenin şehit edilmesi Hz. Hüseyin’i derinden üzdü ve bu olaydan çok etkilenmişti.


Babası Hz. Ali nin IV. Halife olmasıyla beraber kendisini siyasi olayların içerisinde buldu. Babasının yaptığı bütün fetih seferlerinde bulunmuştur. Cemel, Sıffın ve Nehrevan savaşlarına bizzat katılmıştır.


Babasının şehit edilmesiyle ağabeyi Hz. Hasan’ın yanında yer aldı. Hz. Hasan’ın, 6 ay süren hilafeti sonrasında Emevi Halifesi Muaviye ile anlaşarak, hilafetten çekildi. Hz. Hüseyin ise ağabeyinin bu anlaşmasını onaylamadı, ama ağabeyine de itaatsizlik etmedi. Hz. Hüseyin daha sonra Medine’ye gitti. Orada ilimle ve ibadetlerle meşgul oldu.


Muaviye’nin ölümünden sonra Oğlu Yezid hilafet makamına geçti. Yezid çok olumsuz, sevimsiz ve kişiliksiz biriydi. Yezid Medine Valisine mektup yazarak Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin ise buna şiddetle karşı çıktı. Bu arada Küfe’liler Hz. Hüseyin’e mektup yazarak, ısrarla Küfe ye gelmesini istiyorlardı.


Küfeliler Hz. Hüseyin’e biat edeceklerini her defasında söylüyorlardı. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcasının oğlu Müslim b.Akil’i Küfe’ye gönderdi. Müslim b. Akil Küfe’ye geldiğinde, 12 bin veya 18 bin kişi Hz. Hüseyin adına kendisine biat etmiştir. Müslim b. Akil gelişmelerden Hz. Hüseyin’i bir mektupla bilgilendirdi. Gelişen olaylardan Yezid haberdar ediliyordu.


Çok geçmeden Küfe Valisini görevden aldı ve sertliğiyle tanınan, acımasız, gaddar birisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı vali olarak Küfeye tayin etti. Bunun yaptığı ilk icraat ise Hz. Hüseyin’e biat edenleri dağıtmak oldu. Müslim b. Akil’i ve yakın adamlarını yakalayıp öldürttü. Halka karşı çok sert konuşmalar yaptı. İnsanları yıldırıp, korkuttu.


Gelişen bu olaylardan Hz. Hüseyin’in haberi yoktu. O, bütün hazırlıklarını yaptı ve Küfe’ye gitmek için yola çıktı. Bazı tecrübeli insanlar Hz. Hüseyin’e "Küfe’lilere güvenilemeyeceğini" söylemiş olsalar da, faydalı olamadılar. Yolun yarısına geldiklerinde Küfe’de yaşananlardan haberdar oldu. Amcasının oğlunun öldürüldüğünü ve orada kendisine biat edenlere zulüm yapıldığını öğrendi.


İstişareler yapıldı. İsteyenlerin geriye dönebileceğini söyledi. Kendisi de samimi adamlarıyla Küfe yoluna doğru devam etti. Bu arada Küfe Valisinin hazırlatmış olduğu bir ordu, Hz. Hüseyin’i sıkıştırmak için yola çıktı. Arkasından 4 bin kişilik bir ordu daha Hz. Hüseyin’in üzerine gönderildi.

Bu birlik, Hz. Hüseyin ve adamlarını kerbela denilen yerde kuşattılar. İnsanların su içmesine bile izin vermiyorlardı. Zulümleri had safhaya ulaşmıştı. Barış için bazı görüşmeler olduysa da sonuç vermedi. Hz. Hüseyin’in ısrarla Yezid’e biat etmesini istiyorlardı. Hz. Hüseyin Yezid gibi birine biat edemezdi ve etmedi de. Hz. Hüseyin’in birliği 23 atlı ve 40 piyadeden oluşan sembolik bir birlikti. Bu küçük birliğe 4 bin kişiden daha fazla bir birlikle Muharrem ayının 10. günü yani Aşura günü saldırıya geçildi.


Hz. Hüseyin’in askerleri yiğitçe mücadele ettiler. Ama Fazla sayıdaki bir birliğe karşı koymaları uzun sürmedi ve kısa süre içerisinde hepsi şehit oldu. Caniler gözlerini kırpmadan Peygamberimizin öpüp koklamış olduğu çiçeğini dalından koparmışlardı.


İlk olarak O’nu atından düşürdüler. Daha sonra kılıçlarıyla mübarek başını gövdesinden ayırdılar. Hz. Hüseyin’in başı önce Küfe’ye ardından Şam’a götürüldü. Ağırlıklı olan görüşe göre; Hz. Hüseyin’in başı annesi Hz. Fatıma’nın kabrinin yanına defnedilmiştir.


Hz. Peygamberimizin Reyhan diye tanımlamış olduğu nadide çiçeğini Kerbela’da kopardılar. O günden beri Müslümanların kalplerinde derin yaralar oluştu. Bu acı veren olayı unutmak mümkün değil. Bu olaydan ders çıkarmak gerekir. Müslümanların birliğine-beraberliğine zarar verecek her türlü davranışlardan uzak durmamız gerekir. Ayrıştırıcı değil, kaynaştırıcı olmalıyız. Rabbimizin emretmiş olduğu din kardeşliği çerçevesinde hayatımızı güzelleştirmeliyiz. Hep birlikte O’nun ipine (Hz. Kur’an) sımsıkı sarılmalıyız. Ayrılıklara, fitnelere, tefrikalara prim vermemeliyiz.


Çünkü bizim Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, kıblemiz bir, ezanımız bir. Bu kadar "bir"imiz varken ayrılık ve ayrımcılık bize yakışır mı?


Bütün Şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela Şehitlerinin ruhları şad olsun. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.
Dualarla kalın…




Eyüp CİVELEK


Y. Kaynak: Diyanet Aylık Dergisi, OCAK-2010 Sayısı.

15 Aralık 2010 Çarşamba

‘TRABZON BÜYÜKŞEHİR’ İÇİN MUTLU SONA DOĞRU…

Tarihi Şehir Trabzon’un Büyükşehir olması için verilen 27 yıllık uğraşta mutlu sona gelindi.... Trabzon Halk’ında heyecan dorukta: “Teşekkürler Başbakanım…”



İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Trabzon’un da içinde yer aldığı Malatya, Şanlıurfa, Denizli ve Hatay”ın büyük şehir olması ile ilgili çalışma raporunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunulduğunu açıkladı. Başbakan’ın talimatına göre hazırlanan tasarı yasa metnine dönüştürülerek, TBMM’ne sunulmak üzere Başbakanlığa gönderileceği belirtildi.


Başbakan Erdoğan’ın onay vermesinden sonra gerekli yasal düzenlemelerin tamamlanarak, 2011 genel seçimlerinden önce, bu illere büyükşehir statüsü kazandırılması planlanıyor.


Halen Türkiye’de Büyükşehir Belediyesi statüsü taşıyan 16 il var. Bunlar şöyle: Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Mersin, Kayseri, Kocaeli, Konya, Sakarya, Samsun.


TRABZON, Büyükşehir olmak için Tam 27 yıl bekledi


Ve sonunda Trabzon büyük şehir oluyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Trabzon’un da dâhil olduğu illerin büyükşehir olması ile ilgili çalışmanın tamamlandığını resmen açıkladı. Başbakan R.Tayyip Erdoğan’a sunulan çalışmada Trabzon ile birlikte 4 il de büyük şehir statüsüne kavuşacak.


1984 yılından bu yana büyükşehir olmak için her türlü kamuoyunu oluşturan siyasi baskıları yapan gündeminden bu önemli kurumsal yapıyı düşürmeyen Trabzon’un sonunda rüyası gerçekleşiyor. Büyükşehir sözü verip de sözlerini tutmayanlara Trabzonlular çok kırgın… Trabzonluların Büyükşehir hayalinin gerçekleşecek olması Trabzon halkında çok olumlu duygulara neden oldu. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Trabzonluların beklentilerine ciddi olarak yaklaşması Trabzon Halkı’nda büyük sevince yol açtı.


Teknik çalışmalar başladı


Trabzon’un büyük şehir olması ile ilgili yasa taslağı meclise yılbaşından önce sunulacak. 2011’in ilk ayında da Trabzon büyükşehir olacak. Hazırlanan yasa taslağına göre Trabzon Belediye Başkanı O. Fevzi Gümrükçüoğlu Trabzon’un ilk Büyükşehir Belediyesi Başkanı olacak ve tarihe geçecek. Trabzon Büyükşehir Belediyesine bağlanacak ilçe belediye başkanlıklarının seçimi de 2011 genel seçimleri ile birlikte yapılacak.


Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin sınırları ne olacak?


İçişleri Bakanlığının yaptığı çalışmada Trabzon’un büyükşehir belediye olarak sınırları bir plana göre; Akçaabat-Arsin arasında yapılandırılacak. Bir başka plana göre de sınır Vakfıkebir’den başlayıp Araklı’yı da içine alacak. Bu konudaki çalışmalar devam ediyor. Ağırlıklı görüş Akçaabat-Arsin-Esiroğlu üçgeninde büyükşehir sınırlarının belirleneceği yönündedir. Trabzon Fatih, Gazipaşa ve Kanuni adları ile üç ilçe Belediyesinden oluşacak.


HABER: Soner TUTKUN

Y.Kaynak: www.karadenizgazete.com.tr - 13 Aralık 2010 Pazartesi

14 Aralık 2010 Salı

Vali Eşinden Farabi’deki Lösemili Çocuklara Ziyaret

 

 Trabzon K.T.Ü. Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde tedavi gören lösemili çocukları arkadaşlarıyla ziyaret eden Vali eşi Sema Kızılcık: “Çocuklarımızın yüzündeki gülümseme için gönlünü ve emeğini ortaya koyan herkese teşekkür ediyorum” dedi.






Trabzon’da sosyal sorumluluk projelerine büyük önem veren, dayanışma konusunda faaliyetlerde bulunan ve bu alanda birçok önemli projeyi hayata geçiren Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ın eşi Sema Kızılcık, lösemili çocukları yaptığı sürpriz ziyaretle mutlu etti.



Beraberinde Vali Yardımcılarının eşleri Suna Mercan, Arzu Batuk ve sosyolog Esengül Kibar ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Onkoloji Servisi’ndeki lösemili çocukları ziyaret eden Bayan Kızılcık, toplumun ilgisinin bu çocuklar üzerinden hiç eksilmemesi gerektiğini ifade ederek, herkesin sosyal sorumluluk projelerine destek vermesi gerektiğini söyledi.



Tedavi gören lösemili çocuklarla ayrı ayrı ilgilenip, onlarla fotoğraf çektiren Bayan Kızılcık, çocuklara tuttukları takımlara göre formalar hediye etti. Sema Kızılcık’ın yaptığı sürpriz karşısında mutlulukları gözlerden kaçmayan çocukların gördükleri ilgiden de bir hayli memnun oldukları gözlendi.



Çocukların tedavilerini gördükleri sırada hiçbir eksiklerinin olmaması ve hoşça vakit geçirebilmeleri için elinden geleni yapacağını söyleyen Bayan Kızılcık, Onkoloji servisinde mini kütüphane düzenleyeceğini ve çocukların isteği doğrultusunda oyun oynamaları için de bir odaya playstation alacağı sözünü verdi.


“Bu çocuklarımızın yüzündeki gülümsemenin hep var olması için herkesi sosyal sorumluluk projelerine destek vermeye davet ediyorum” diyen
Bayan Kızılcık,


“Burada çok güzel bir ortam gördüm. Çocuklarımız için bu güzel ortamı daha da güzel yapmak için sözler verdik ve o sözleri en kısa sürede yerine getireceğim. Yeter ki onlar mutlu olsun. Çocuklarımızın yüzündeki gülümseme için gönlünü ve emeğini ortaya koyan herkese teşekkür ediyorum” dedi.



Herkesin böyle sosyal aktivitelerde bulunması gerektiğinin de altını çizen Bayan Kızılcık, “Belki bizim bu ziyaretimiz kısa bir zaman, ama bu çocuklarımız için çok önemli. Çocukların yüzündeki gülümsemeyi görünce, hayatımızdaki üzüntüleri pek de umursamıyoruz artık. Ben her zaman olduğu gibi ziyaretlerime devam edeceğim” diye konuştu. (V.B.)


TRABZON HABER AJANSI