3 Ağustos 2010 Salı

Trabzon Akçaabat'ta Feci Kaza, 3 Ölü

Trabzon Akçaabat İlçesi Yaylacık Mahallesinde meydana gelen trafik kazasında, 3 kişi hayatını kaybetti.


Akçaabat Ajansın verdiği bilgiye göre, İlçenin Yaylacık Mahallesi Sahil Devlet Karayolunda meydana gelen kazada, Çarşıbaşı yönünden Trabzon istikametine gitmekte olan İsmail Kocaman (56) yönetimindeki 61 ED 279 Panelvan Minibüs, sürücünün direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu karşı şeride geçerek, karşı yönden gelen ve henüz sürücüleri öğrenilemeyen 61 K 1127 plakalı kamyon ve 34 COJ 91 plakalı otomobille çarpıştı.

Kaza sonrası yaralanan sürücü İsmail Kocaman hastaneye kaldırılırken yolda, Mehmet Kocaman ise Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Minibüste bulunan Sabri Kocaman'ın da Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavisi sırasında hayatını kaybetti.

Olay ile ilgili incelemeler sürüyor.

Öte yandan kazaya Rize yönüne gitmekte olan A.K yönetimindeki bir yolcu otobüsünün sebep olduğu iddia edildi. Otobüs Sürücü A.K, ifadesi alınmak üzere emniyete çağrıldı.
(Kaynak: www.akcaabathaber.com)

AKÇAABAT, 9. AKÇAKÖY HARMANCIK FESTİVAL ve ŞENLİKLERİ YAPILDI

Her yıl geleneksel olarak, Akçaköy Belediyesinin organize ve desteğiyle düzenlenen 9. AKÇAKÖY HARMANCIK FESTİVAL ve ŞENLİKLERİ, bu yıl geniş bir katılımla 1 Ağustos Pazar Günü yapıldı.

Tıklım tıklım dolan 20 dönümlük festival alanına araçlar alınmadı. Festival ve Şenlik programı şu şekilde gerçekleşti.

10:00
Açılış
10:10
Açılış Konuşmaları
10:40
Yöresel Halk Oyunları
12:00
Zeynep BAŞKAN Konseri
13:00
Sait UÇAR Konseri
16:00
Halk Oyunları
19:00
Kapanış

9. Akçaköy Harmancık Festival ve Şenlikleri 01 Ağustos 2010 Pazar günü Saat 10.00’da büyük bir coşku ile başladı. Şenliğe bölgemizin ünlü sanatçılarından Zeynep BAŞKAN ve Sait UÇAR katıldı. Birbirinden güzel türküler eşliğinde 700 kişilik horon halkası oluşturuldu.

Çeşit il ve dış ülkelerdeki binlerce Akçaköy Beldeli gurbetçiler yıllık izinlerini festival programına göre ayarlayarak, festivalde hasret gidermek üzere hemşehrileriyle bir araya geldi.

9. Akçaköy Harmancık Festival ve Şenliklerine Trabzon Ak Parti Trabzon Milletvekilleri Mustafa CUMUR ve Safiye SEYMENOĞLU(Şenliğe geç katıldı) ve ayrıca Akçaabat Dörtyol Belediye Başkanı Cevat BİRİNCİ, Yıldızlı Belediye Başkanı Yahya TARAKÇI, Derecik Belediye Başkanı Ali ULUSOY, Düzköy Aykut Belediye Başkanı Muhammet TOPAL, Çalköy Belediye Başkanı Mehmet TAYAR, Ak Parti Akçaabat İlçe Başkanı Osman ÇAVUŞ, Akçaabat Belediyesi Meclis üyeleri Nazmi KALAYCI ve Muhammet BİRİNCİ, iş adamı Mehmet CEVHER ve ev sahibi olarak Akçaabat Akçaköy Belediye Başkanı Sultan Memiş, AKÇADER Yönetim Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ ve çok sayıda davetli katıldı.

Şenliğe misafir olarak, iştirak eden Akçaköylü Doğu Karadeniz Belediyeler Birliği Genel sekreteri Halil MEMİŞ de hemşehrilerini yalnız bırakmadı.

Akçaköy Belediye Başkanı Sultan Memiş’in organize ve desteği ile gerçekleşen festivalde bir konuşma yapan başkan MEMİŞ, Akçaköy’ün geleceğinin çok parlak olduğunu, her Akçaköylü vatandaşımızın da her şeyin en iyisine layık olduğunu belirterek, projelerinin süreceğini söyledi.

Başkan MEMİŞ, belde içinde uygun bir yere spor kompleksi yapacaklarını belirterek, HUHU kesimine yeni yol çalışmalarının sürmekte olduğunu belirtti.

Başkan ayrıca Mili Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Bölge yatılı İmama Hatip Lisesinin de Akçaköy’e verildiğini belirterek bu konudaki çalışmaların devam ettiğini ifade ederek, Yatılı Bölge Okulunun Akçaköy’ün gelişmesine katkı sağlayacak önemli bir yatırım ve armağan olduğunu söyledi.

Akçaköy Beldesi ile ilgili önemli projelerin içerisinde olduklarını belirten Sultan Memiş, D.S.İ. tarafından teknik anlamda bitirilen gurup suyunun yöreye büyük fayda sağlayacağını sözlerine ekledi.

Festivale konuk olarak katılan Mustafa CUMUR’a Akçaköy’e katkılarından dolayı Akçaköyspor’un forması hediye edildi.

Milletvekili Mustafa CUMUR burada yaptığı konuşmada; birçok konuda Akçaköy’e yatırım sözü verdi. Ve CUMUR: “Akçaköy’e her zaman desteğimiz devam edecektir. Bu destekle Akçaköy; bölgede çok daha önemli bir konuma gelecektir. Bu bilinçle Akçaköy Belediye Başkanı Sultan MEMİŞ’i daima destekleyeceğiz” dedi.

CUMUR binlerce kalabalığa hitaben “ Beni de Akçaköy’lü kabul edin. Sizin hizmetinizdeyim” dedi.

Festival ve Şenlik alanında, Jandarma tarafından gerekli güvenlik önlemlerinin alınması ve Sağlık Müdürlüğü tarafından da gerekli sağlık önlemlerin alınarak, ambulans bekletilmesi şenliklere katılan vatandaşlarca taktirle karşılandı.



HABER ve FOTOĞRAFLAR: Gazeteci Yazar Nevzat YILMAZ

AKÇAKÖY 9. HARMANCIK FESTİVAL ve ŞENLİĞİNDEN GÖRÜNTÜLER:




















16. Şalpazarı Ağa Konağı şenliği Yapıldı


16. ''Şalpazarı Ağa Konağı Şenliği'' coşkulu kutlandı.


Trabzon'un Şalpazarı ilçesinde bu yıl 16'ıncısı düzenlenen ''Şalpazarı Ağa Konağı Şenliği''nde, AK Parti Trabzon Milletvekili Safiye SEYMENOĞLU vatandaşlar ile horon tepti.

Şalpazarı Belediyesi, Üzümözü Köyü Muhtarlığı ve Üzümözü Köyü Vakfı tarafından ilçe merkezi yakın hâkim bir tepede bu yıl 16. düzenlenen ve geçen Cuma günü başlayan şenliğe, Milletvekili Safiye SEYMENOĞLU, Şalpazarı Kaymakamı Soner ZEYBEK ve Belediye Başkanı Fehmi CENGİZ, çeşitli siyasi partilerin temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Şenlikte, sıcak havaya rağmen katılımcılar, kemence eşliğinde horon oynayıp eğlendi. Milletvekili SEYMENOĞLU da dayanamayıp vatandaşlarla horon oynadı.
Sunuculuğunu Necati SELVİTOP'un yaptığı şenlikte ''ŞENLİK AĞALIĞI YARIŞMASI'' da düzenlendi.

Üzümözü Vakfı'na en yüksek bağışı yapan kişinin ağa seçildiği yarışmada, vakfa 2 bin lira bağış yapan Üzümözü Köyü doğumlu, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. BEKTAŞ ''şenlik ağası'' oldu.

Yöresel sanatçıların sahne aldığı 16. ''Şalpazarı Ağa Konağı Şenliği'' 1 Ağustos günü sona erdi.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Mazlumder: NATO ve ABD hesap vermeli

Gazze Özgürlük Filosu'na katılmasından dolayı İsrail parlamentosu Knesset tarafından cezalandırılan bayan milletvekili, Haneen Zoabi, "Demokrasiye en büyük tehdit Siyonizmdir" dedi.

www.timeturk.com- Perşembe 29.07.2010 - 00:59
Max Blumenthal* / TİMETURK

13 Temmuz günü İsrail Senatosu Knesset, İsrail’de bulunan Arap partisi Balad’ın bir üyesi olan Haneen Zoabi’nin parlamenter ayrıcalıklarının kaldırılmasını büyük bir oybirliğiyle kabul etti. Bu önlem Zoabi’nin Gazze’ye Özgürlük Filosu’na katılmasının bir cezasıydı. İsrail’in günlük gazetelerinden Haaretz’in anlattığına göre, ateşli tartışma sırasında Knesset üyesi Anasatassia Michaeli Zoabi’nin üzerine yürüyüp içinde Zoabi’nin fotoğrafının bulunduğu sahte bir İran pasaportunu ona vermiş. “Sayın Zoabi İran’a bağlılığınızı ciddiye alıyorum ve Ahmadinejad ile temas kurup ondan size bir İran diplomatik pasaportu vermesini istemenizi tavsiye ederim size. Böylece o pasaportla diplomatik kışkırtma seyahatlerinizi rahat yapabilirsiniz. Ne de olsa İsrail pasaportunuz bu akşam iptal edilecek” dedi .

Michaeli, Dışişleri Bakanı Lieberman’ın açıkça Arap karşıtı olan Yisrael Beiteinu partisinin bir üyesi olan (“Gazze filosu olayı üzerine Knesset, Arap Knesset üyesi Zuabi’nin ayrıcalıklarını kaldırıyor” 13 Temmuz 2010).

Zoabi’nin parlamenter ayrıcalıklarının kaldırılmasıyla ilgili tartışma Filo katliamından hemen sonra Knesset kürsüsünde yaşadıkları kadar kin doluydu. Zoabi, İsrail komandolarına ateş etmeyi ve yolcuları tartaklamayı bırakmaları için dil döktüğü Mavi Marmara’daki deneyimlerini anlatırken, çok çeşitli partilerden Knesset üyeleri koltuklarından sıçrayıp ona bağırdılar. Likud partisinden Knesset üyesi Miri Regev “Gazze’ye git, hain!” diye haykırdı. “38 yaşında bekâr bir kadın olarak Gazze’de bir hafta geçirmek. Sana nasıl davrandıklarını göreceğiz” diye bağırdı, sözde merkez partisi Kadima’dan Yohanan Plesner. Son olarak Yisrael Beiteinu partisinden Moshe Mutz Malaton, İsrailli komandoların “sadece dokuz kararsız seçmen bırakmış” olmasından yakındı (“Knesset üyesi Regev Zoabi’ye Gazze’ye git, hain! dedi”, Ynet, 2 Haziran 2010).

12 Haziran günü Aşağı Nazareth’in kalabalık merkezinde bulunan ofisinde Zoabi ile buluştum. Bana çikolata ve bisküvi hazırlarken, o günün erken saatlerinde Nablus’tan bir muhabirin bir kontrol noktasında gözaltına alındığını ve dizüstü bilgisayarına elkoyulduğunu söyledi. Zoabi, Shin Bet’in (İsrail Genel Güvenlik Servisi) birçok Balad Partisi üyelerini izlediği gibi onun temaslarını ve hareketlerini izlediğini düşünüyordu. Gerilimli ortama ve ona yönelik şiddetli tehditlere rağmen Mavi Marmara deneyimi, Knesset’in Filistinli üyelerinin kötü durumu ve İsrail toplumunun faşist yönelimi hakkında hiç lafını sakınmadan konuştu.

Max Blumenthal: Filo olayından sonra Knesset’e döndüğünüzde böyle bir düşmanlıkla karşılandığınız için şaşırdınız mı?

Hanin Zoabi: O kadar şaşırmadım. Hain diye yaftalanmayı, “Bıçakların nerede?” sorusuna muhatap olmayı ya da “Onları sen öldürdün!” denilmeyi bekliyordum. Fakat anlar hiçbir siyasi argüman öne sürmeden onca sığlıkla bana bağırdılar. Burası bir parlamento olamaz, bunlar hayduttan başka bir şey değiller diye düşündüm. Eğer onlara silah verseydim beni vururlardı. Filodaki askerlerin bana onlardan daha saygılı davrandıklarını söyledim. Askerler dokuz kişiyi öldürdükten sonra en azından bana yardıma ihtiyacımın olup olmadığını sordular.

MB: Knesset’e size yönelik saldırı İsrail demokrasisi hakkında bizlere ne söylüyor?

HZ: İsrail dünyadaki imajı hakkında bile eleştirel bir akla sahip olmayan faşist bir devletin genel havasına sahip. Demokrasi imajına duyarlı olmaya alışık. [Knesset Başkanı Reuven] Rivlin liberal bir devlet istiyor, başkalarının İsrail’in bir demokrasi olduğuna inanmalarını istiyor. Fakat onların Knesset’te söylediklerine bir bakın: Bizler sadece bizim istediklerimizi önemsemeliyiz; goyim [Yahudi olmayanlar] önemsiz. Bizler kurbanlık bir ideolojiymiş gibi kurban olduğumuza inanmalıyız.

MB: Fiziksel güvenliğinize yönelik tehditlerden endişe ediyor musunuz?

HZ: Tehlikeli bir dönemden geçiyoruz ve Jamal [Zehalka] ve Balad’daki diğerleri için tehlikeli bir dönem bu. Endişeliyim ama beni daha çok endişelendiren husus kişisel tehditler değil de bu kampanyanın uzun vadeli siyasi etkisi, çünkü bu, partimizin ve siyasi platformumuzun gayri meşrulaştırılmasını anlamına geliyor.

MB: Parlamentodaki ayrıcalıklarınızın kaldırılmasına yönelik Knesset’te planlanan önlem için ne diyorsunuz?

HZ: Üç parlamento yaptırımı hiçbir anlam ifade etmiyor, ama hiç! Çünkü ben hâlâ sivil pasaportumu kullanabiliyorum.

MB: Knesset’te size saldırıldığı zaman 1949’da yaşanmış bir olayı hatırladım. O zaman Knesset’in ilk Arap üyesi Tawfiq Toubi kürsüye çıkıp askeri idare altında yaşayan Filistinli köylülere yönelik İsrail ordusunun yaptığı gaddarlığı dile getirdi. O zaman da Knesset’in Yahudi üyeleri tıpkı size yaptıkları gibi çılgınca şeyler yaptılar, ama İsrail’in en saygın kültürel simalarından biri olan sosyalist şair Nathan Alterman Toubi’yi destekledi. Hiç saygın bir İsrailli sizin lehinizde konuştu mu? Konuşmadıysa neden?

HZ: Benim lehime konuşan olmadı pek. Jamal [Zehalka], Knesset’in şimdiye değin gördüğümüz en kötü Knesset olduğunu söyledi. 30 yıldır Knesset’in çevresinde bulunan nöbetçiler ve çalışanlar onun daha önce hiç bu kadar ırkçı olmadığını söylediler. [Dışişleri Bakanı] Avigdor Lieberman gibilerinin önderliğindeki bir hükümete sahip olduğunuzda, aşırılık yanlıları Knessetin’in marjinalleri değil anaakım üyeleri oluyor. Bana bağıranlar aşırı uç sağdan değil Kadima’dandı. Hatta [geleneksel olarak sol kanatta bulunan] Meretz bile merkeze çok yaklaşıyor. Bu yüzden gücünü kaybetti.

[Knesset Başkanı] Rivlin benim haklarımın ihlal edilmesinden çok Knesset’in imajının zedelenmesinden endişe ediyordu. Sınır tanımıyorlar ve Lieberman’ın ünlü sloganı şimdi herkesin sloganı oldu: “Vatandaşlık sadakate bağlıdır.” Elbette faşist anlamda bir sadakati kastediyor. Hatta [İçişleri Bakanı] Eli Yishai vatandaşlığımın kaldırılmasını istediğind İsrail medyasında tek bir makale bunun delice olduğunu yazdı. Nasıl bir devlet bu? Bu konuyla ilgili sadece bir makale okuyorum.

[Yedioth Aharanot köşe yazarı] Ammon Levy beni savunan tek kişiydi. Yaşananların saçma olduğunu, bu Siyonist Knesset’te görev yaptığı için Haneen’e teşekkür etmeniz gerektiğini söyledi. Oyunumuza katıldıkları için Filistinlilere teşekkür etmelisiniz dedi.

MB: İsrail’in içindeki Arap karşıtı atmosfer yeni bir olgu mu yoksa önceden başlamış bir sürecin hızlanması mı?

HZ: Bu yeni bir süreç değil ve filodan sonra başlamadı. Aslında süreç, yüzbinlerce Filistin kökenli İsraillinin içişleri için değil de intifadayı desteklemek için gösteriler yaptığı ikinci intifadan sonra başladı. Bu, devletin yeni “İsrailli Arap” modeli yaratmadaki başarısızlığını İsraillilere bildiren açık bir mesajdı. Devletin yapmaya çalıştığı buydu, yani bizden bir İsrailli Arap yaratmak, Yahudi olmadığımız için yüzde yüz İsrailli olmayan ama tabii yüzde yüz Arap da olmayan bir vatandaş profili. Sadece duygusal, romantik düzeyde kalmak şartıyla dilimizi, kültürümüzü, tarihimizi ve kimliğimizi muhafaza edebileceğimizi söylediler bize. Aslında bizler Filistinli olamazdık.

İkinci intifada dönüm noktasıydı. Okulları, tarihi ve medyayı kontrol edebileceğini ama kimliğimizi ortaya koymaktan bizi menedemeyeceğini söyledi İsrail’e. Bu, süreci doğrudan doğruya Shin Bet’in başkanı Yuval Diskin’in deklarasyonuna götürdü. Diskin 2007’de faaliyetler açıktan ve demokratik yolla yapılsa bile İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımayan her tür siyasi faaliyete karşı mücadele edileceğini ilan etti. Bunu derken açıkçası Balad’ı kastediyordu. Bu arada hiçbir İsrailli gazete bu beyanatı şaşkınlıkla karşılamadı.

MB: Balad Partisi’nin kurucusu Azmi Bishara Hizbullah adına casusluk yaptığı suçlamasıyla sürgün edildi. İsrail’deki Filistinli sivil toplum kuruluşu lideri Ameer Makhoul idari gözaltına alındı ve benzer suçlamalara maruz kaldı. Ömer Said ve diğer pek çok aktivist Shin Bet tarafından soruşturmaya tâbi tutuldu. Hükümet bu baskıyla ne yapmaya çalışıyor?

HZ: Bizim siyasi kimliğimize sınır koymaya çalışıyor ve geniş Arap dünyasıyla ilişkiler kuramayacağımızı söylüyor. Tam eşitlik isteyen herhangi bir siyasi programı dışlamak için demokrasinin sınırlarını yeniden tanımlamak istiyorlar. Bizler Siyonizmsiz eşitlik istiyoruz. Balad Partisi’nin söylediği budur. Tam vatandaşlık ve ulusal eşitlik istemek aslında Siyonizm’in bitmesini istemek demektir. Dolayısıyla biz Siyonizm’den nefret etmiyoruz. Siyonizm demokrasiden nefret ediyor.

Eğer devlet mevcut gidişatını devam ettirirse oyunun kurallarını değiştirir. Balad demokrasinin belli koşulları olduğunu söylüyor. Biz demokratik değerlere ve sisteme inanıyoruz ve tam eşitlik görüşümüzü anlatmak için demokrasinin koşullarını kullanıyoruz.

Eğer benim görüşüm İsrail sahnesinde artık meşru olmasın diye İsrail demokrasinin koşullarını iptal ederse, o zaman sanırım bizimle devlet arasında tamamen farklı bir oyun gelişmeye başlar. Bu yolla devlet bizi krize itiyor. Eğer Balad’ı ekarte ederlerse hiçbir Arap partisi Knesset’e giremez ve bu da büyük bir kriz doğurur. Parlamenter rolleri olmayan Araplar bizimle devlet arasında farklı bir ilişkinin doğmasına sebep olur. bu da demokrasinin sonu olur. İşte Yahudi devletinin de bizi sürüklediği noktanın bu olduğunu biliyoruz: Demokrasinin sonu kaçınılmaz bir sonuç.

MB: Filo olayından sonraki ününüz İsrail’deki Filistinlilerin durumunu nasıl etkiledi?

HZ: Filonun yeni bir tarihsel süreci başlatmış olması muhtemel. İsrail bizi [İsrail’deki Filistinliler] dünya kamuoyundan gizleme çalışıyor. Nasıl ki Nakba’yı sahnenin arkasına attıysa bizi de sahnenin arkasına itmek istiyor. Kimliğimizi kısıtlamaya devam ettiler ve dünya bize Filistin meselesinin bir parçasıymışız gibi bakmadı, çünkü dünya İsrail’in demokrasi olduğuna ve bizim de onun sadece bir parçası olduğumuza inandı. Dünya sadece Gazze kuşatmasına baktı. Dolayısıyla Knesset’in bana saldırarak yaptığı şey onların gerçekte kim olduklarını dünyaya gösterdi. Ve eğer dünya, özellikle de Filistinlileri öteden beri desteklemeyen ve İsrail’in gerçek bir dmeokrasi olması gerektiğine inanan kesimler meseleye ilgi gösterirse, filo olayına ve onun sonuçlarına bakıp İsrail’in siyasi sorunlara değil derin yapısal bir soruna sahip olduğunu anlayabilirler diye umuyorum. Sorun aşırı uç hükümet değil. Sorun Siyonizme en büyük tehdidin demokrasi olması. Mesele budur.

*Max Blumenthal İsrail-Filistin’de çalışan ödüllü bir gazeteci ve yazardır. Makaleleri ve video belgeselleri The New York Times, The Los Angeles Times, The Daily Beast, The Nation, The Huffington Post, Salon.com, İngilizce El-Cezire ve daha pekçok yayın organında yayınlandı The Nation Institute adlı enstitü için yazılar yazıyor. Republican Gomorrah: Inside The Movement That Shattered The Party adlı kitabı New York Times ve Los Angeles Times’ın en çok satanlarından.

Bu röportaj Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Mazlumder: NATO ve ABD hesap vermeli

Afganistan savaşı'nın gizlenen belgelerinin ortaya çıktığını ifade eden Mazlum-der, "NATO ve ABD hesap vermelidir, Türk askeri Afganistan'dan çekilmelidir" dedi.



Perşembe 29.07.2010 – 00:29
Haber Merkezi / TİMETURK

Geçtiğimiz günlerde "wikileaks" adlı internet sitesi, Amerika'nın Afganistan'da yürüttüğü insanlık dışı savaşın gizli belgelerini dünya kamuoyuyla paylaştı. Savaşın 2003-2009 arası dönemde NATO güçlerinin gerçekleştirdiği savaş suçlarını kanıtlayan 90 binin üzerinde belgede işlenen sivil katliamlar, kurulan özel cinayet birlikleri ve Taliban'a karşı zafiyetlerin arttığına dair raporlar mevcut.


Bugüne kadar bu olayların saklanması da Obama yönetiminin hukuktan kaçtığının en büyük delilidir. Yaşanan sivil katliamları soruşturma yükümlülüğü olmasına rağmen Koalisyon güçlerinin bunları saklamayı tercih etmesi, yalnızca Taliban ve El Kaide'nin değil kendileri gibi olmayan bütün Afgan sivillerin hedef olduğunu gözler önüne sermektedir.

Belgelerde sivillerin hedef alındığı 144 vakadan bahsediliyor. Bu vakalarda 195 kişinin öldüğü 174 kişinin de yaralandığı belirtiliyor. Ancak bunlar sadece raporlanabilen vakalara ait rakamlar. Buna gündelik olaylarda yaşananlar da eklenince sivil ölümlerin ABD'nin iddia ettiği gibi yanlışlıktan ileri gelmediği katliamların çoğunun bilinçli ve sistematik bir biçimde gerçekleştirildiği ortaya çıkıyor.

Afganistan savaşı ile ilgili yayınlanan son belgelerin önemi işlenen insanlık suçlarının bizzat Amerikan askeri belgeleriyle kanıtlanıyor olmasıdır. Onun dışında bundan önce medyaya yansıyan haberler, insan hakları örgütleri ve aktivistlerinin faaliyet ve raporları, savaşın kirli boyutlarını zaten gözler önüne seriyordu. Bagram askeri üssü ve diğer hapishanelerde yapılan işkenceler, şüpheli ölümler, kötü muamele, haksız ve keyfi gözaltılar, kitlesel sivil katliamlar Afganistan'daki vahşeti kanıtlayan binlerce örnek arasındadır.

MAZLUMDER, ABD ve koalisyon güçlerinin gerçekleştirdiği bu savaş suçlarını kınamakta, işlenen suçların sorumlularına dair hukuki bir karşılığın olmasını beklemekte; aksi durumun, meşruluğu git gide tartışılır hale gelen uluslararası hukukun ve küresel egemenlerin çifte standardını gözler önüne koyacağını belirtmektedir. MAZLUMDER ayrıca, Türk hükümetinin Afganistan'da görev yapan Türk askerlerini bu kirli savaştan çekmesini ve işlenen insanlık suçlarına ortak olmaması çağrısını da bir kez daha yinelemektedir.

Akçaabat Şinik OSB’nin Altyapı Sözleşmesi İmzalandı

Trabzon’un 4. organize sanayi bölgesi olan Akçaabat Şinik Organize Sanayi Bölgesi’nin alt yapı ihalesini alan Muzaffer Kaygın Firması ile sözleşme imzalandı. Şimdi sıra, süresi içerisinde alt yapının bitirilmesinde…

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca yapılan Akçaabat OSB (Şinik)’nin altyapı ihalesi, yaklaşık 5 milyon 800 bin TL ihale bedeli ile Muzaffer Kaygın Firması’nda kalmıştı.

2014 yılında tamamlanması planlanan Akçaabat Şinik OBS’nin alt yapısı için düzenlenen sözleşme; Müteşebbis Heyeti temsilen Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Kudret Arslan ve Muzaffer Kaygın Firması’nın temsilcisi Özlem Sezgin tarafından imzalandı.
Üç temsilci tarafından imzalanan sözleşme hükümlerine göre, Akçaabat Şinik Organize Sanayi Bölgesi’nin altyapı çalışmalarına biran önce başlanacak.

Akçaabat Şinik OBS’nin alt yapı ihalesi sözleşmesinin imzalanması üzerine bir açıklama yapan Müteşebbis Heyet temsilcisi ve Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık:
“Son teşvik yasasında Trabzon’un en fazla teşvik yatırımı alan iller arasında yer alması bazı alanlarda Trabzon’a ciddi manada yatırım taleplerinin gelmesini sağlamıştır” dedi.

Vali Kızılcık, Akçaabat Şinik Sanayi Organize Bölgesi’ni bir an önce faal hale getirmek istediklerini belirterek, dünyaca ünlü markaların Trabzon’da yatırım yapmak istediklerini, bu yatırımcılara gerekli sanayi arsası yeri ve kolaylıkları sağlamak için çalıştıklarını söyledi.


HABER: Muhammet YAVRUOĞLU

TRABZON’UN DİRENCİ KIRILMAK İSTENİYOR

Trabzon Ayasofya ve Maçka Meryemana(Sümela) Müzelerinde ve Trabzon üzerine oynanan oyunlara ve inanç turizmi aldatmacasına dikkat çeken Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK'ın "TRABZON’UN DİRENCİ KIRILMAK İSTENİYOR” Makalesini saygıdeğer izleyicilerimizin bilgilerine sunuyoruz.

***


Araştırmacı Yazar HÜSEYİN ALBAYRAK Yetkilileri Uyarıyor:

"TRABZON’UN DİRENCİ KIRILMAK İSTENİYOR"

Trabzon insanı çok acılar yaşamış ve büyük ihanetler görmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nda 18 Nisan 1916’da başlayan Rus işgalinde, asırlarca aramızda bolluk ve huzur içinde yaşayan yerli Rum ve Ermenilerin bir anda kimlik değiştirerek takındıkları hunharca tavrı ve yıllarca birlikte yan yana yaşadıkları Türlere karşı giriştikleri düşmanca saldırıları büyüklerimizden çokça dinledik, tarih kitaplarından okuduk.

Rus+Ermeni+Rum üçlüsünün ittifak ederek, Trabzon ve çevresinde yaptıkları mezalimin boyutlarını, bu vatandan hür ve huzur içinde yaşamak isteyen her insanın çok iyi bilmesi gerekir. İleride zaman zaman bu konulara da değineceğim.

Dün, süngü ve silahla yapılan işgal, şimdi taktik değiştirerek, turizm, gezi, maskesi altında yapılırken son olarak da dini ayin kamuflajı ile Meryemana Müzesi’nde ayin yapılmak isteniyor. Yıllardan beri bu konuda kademeli olarak sürdürülen girişimlerde haçlı zihniyeti başarı elde ederek, 15 Ağustos 2010’da ayın yapabilme iznini kopardılar.

Bazı ağızlardan özet olarak:

“Gelsinler, Sümala’da (Meryemana demeğe ağızları yakışmıyor) ayin yapsınlar. Bundan rahatsız olmayız. Yüzyıllar önce atalarının, cedlerinin, dedelerinin yaşadığı yerleri, ibadet ettikleri mekânları ziyaret edip ayinler tertip etsinler, bu çok doğaldır ve neticede bir inanç turizmidir” deniliyor.

Kendi ülkelerinde itibarını kaybeden Kilise, insanlarının yüzde 90’ı kiliselere uğramaz iken, birçok kilise bu yüzden kapanmış, iş yerine dönüştürülmüş, diskoya çevrilmiş iken bu papazların, bu Hıristiyan güruhunun kendi ülkelerinde çöken Hıristiyanlığı ayağa kaldırmak için uğraşacakları yerde, göz diktikleri Anadolu’ya yönelmeleri düşündürücü değil midir?

Biliyoruz ki “inanç turizmi” Vatikan patentli iğrenç bir tuzaktır. Dinler arası diyalog ihanetinin bir alt birimidir ve inanç turizmi denilerek, yurdumuzda ne kadar kilise kalıntısı varsa hepsinin onarımını bize yaptırarak, bu sayede Anadolu’nun bir “İncil coğrafyası” olduğunu fiilen göstermek ve buradan hareketle birtakım oyunlar tezgâhlamak peşindedirler. İnanç turizmi, Vatikan kaynaklı, dinler arası diyalog badanalı, yeni bir Sevr tezgâhıdır. Bu bir siyasal Hıristiyanlıktır.

Beş-altı yıl kadar önce; Yunan Dışişleri Bakanlığı içine düşürüldüğümüz bu zaaf ve acizlikten istifade ile Karadeniz Bölgesi’ndeki Hıristiyanlığa ait mevcut eski kilise ve tarihi eserlerin bir envanterini istemek cüretinde bulunabilmişti. Daha acı olan, bu envanter valiliklerce tanzim edilerek, Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından Şubat 2005’te Yunan hükümetine gönderilmiştir.

Bundan sonradır ki Trabzon’a dini turizm adı altında geziler, toplantılar, kongreler artmış ve Trabzon merkez kabul edilerek, dikkatler burası üzerine çekilmiştir. Girişimlerin ardı arası kesilmemiş, birinde hedefe ulaşılmasa bile, diğerinden geri kalınmamış ve azar azar, sindire sindire, alıştıra alıştıra hedefe varılmak istenilmiştir.

Yunanistan’ın başını çektiği bu haçlı seferleri olurken bizim saf beyinlerimiz ve yetkili makamlarımız tarafından; 500 yıl üzerinde hükümran olduğumuz ve halen de Müslüman ırkdaşlarımızın yaşamakta oldukları Yunanistan topraklarında bulunan (Cami, Mescit. Medrese, Bedesten, Çeşme, Kale, Vakıf, Han, Hamam..) gibi tarihi eserlerin bir envanterini, bunların bakımlarının yapılıp yapılmadığını sormak akıllara dahi gelmemiştir, gelememiştir.

Çok iyi biliyoruz ki, Türk ve Müslüman mührünü taşıyan birçok tarihi eser türlü bahanelerle yok edildi, Buralarda yaşayan Türk vatandaşların evlerinin çatılarını dahi aktarmalarına müsaade edilmedi, mülk satın almaları yasaklandı, satışların ise ancak Yunanlılara olmasına izin verildi. Ayakta kalabilip de yıkılmaya yüz tutan dini yapıların yüzüne hiç bakılmayıp bir an önce yok olmaları hedeflendi.

Buna karşı biz ne yaptık?

Trabzon’dan örnek verecek olursak; Sümela’yı onardık, Ayasofya’yı camilikten çıkardığımız yetmemiş gibi çevresini istimlâk ederek açıp, kiliseyi bütün heybetiyle ortaya koyduk, aynı şekilde Ortahisar Camii’nin çevresini açtık, Yenicuma Camii’ni de onararak, giriş kapısı üzerindeki görünmeyen haç işaretini görünür hale getirdik. Kızlar Manastırı ve çevre düzenlemesi, İngiltere Büyükelçisi’nin katkıları ile turizme açıldı.

Hıristiyan dünyası Anadolu’da iki merkez üzerinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Biri Diyarbakır olup burada Kürt vatandaşlarımızı kullanarak ve paralar akıtarak, çalışmalar yaparken, diğer merkez de Trabzon olup, Hıristiyan eserlerini ortaya çıkarıp Pontos Meselesi ile uluslararası bir müdahalenin zemininin hazırlanması hedeflenmektedir.

Bizler ise, deve kuşu misali, olup bitenler karşısında meselenin arka zeminini araştırmadan, küçük ve basit menfaatler ve turizm aldatmacaları ile başımızı kuma sokup, ahkâm kesiyoruz, cahilce beyanatlar veriyoruz.

Bu davranış, Türk’ün asaletine hiç yakışmıyor.”Su Uyur Düşman Uyumaz” atasözünden hareketle, olup bitenlerin evvelini ve sonrasını araştırmak ve her karış toprağında binlerce Şehidin kanı olan bu aziz vatan üzerinde karanlık emeller taşıyanların kara niyetlerine alet olmamak, uyanık olup oyunlara gelmemek gerekir.

Bu günkü yazımda diyeceklerim şimdilik bu kadar. Bu konuya ısrarla devam edeceğim.

Araştırmacı Yazar

Hüseyin ALBAYRAK
albayrakhuseyin61@yahoo.com