Tarihimizde bir dönüm noktasına erişmiş bulunuyoruz. ABD ve onun ortakları, çok ağır sonuçları olacak bir nükleer savaşa hazırlanıyorlar.
Michel Chossudovsky*/TIMETURK
Soğuk Savaş dönemi boyunca “mutual assured destruction” (MAD- iki nükleer gücün, bir "nükleer atışma" alevlendiği takdirde, herhangi bir tarafın aynı güçte cevap verebilme kapasitesinden dolayı saldıranın da külliyen yıkıma uğrayacağını, dolayısıyla böyle bir savaşın kazananı olmayacağını ve bunun iki süper nükleer gücü de bu devasa imha kudretini kullanmaktan alıkoyduğunu ifade eder.) kavramı ortaya kondu. Bir nükleer savaşın sonuçlarının büyük ölçüde anlaşılması ABD ve Sovyetler Birliği arasında meydana gelebilecek bir nükleer savaşı da engelledi.
Bugün, Soğuk Savaş sonrası dönemde böyle bir anlayış mevcut değil.
Dünyayı yarım yüzyıl boyunca meşgul eden bir nükleer soykırım (holocaust) hortlağı, şimdi “ikincil dereceden olan zararlar” kümesine gönderlmiş durumda.
Kelimenin tam manasıyla bu askeri macera insanlığın geleceğini tehdit ediyor.
Günümüz savaşlarından Irak ve Afganistan’daki can kayıpları ve yıkımları kavramsallaştırılmaya çalışılırken, “yeni teknolojilerin” ve gelişmiş silah sistemlerinin kullanılacağı bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın sonuçlarını hesap etmek yada kestirebilmek bu savaş yaşanmadan önce mümkün değil.
Amerikan sponsorluğunda yapılan savaş serisi, tarihimizde “post-savaş dönemi” diye işaret edilen bir dönemi karakterize eder. ABD tarafından yönetilen savaş Afganistan’da değişik şekillerde otuz bir yıldır devam ediyor. Irak yedi yıldan daha fazla bir zamandır ABD ve onun ortakları tarafından gerçekleştirilen bir askeri işgal altında.
Bizler bir tarihi yaşıyoruz ama aynı zamanda gözlerimizin önünde meydana gelen ve geleceğimizi şekillendiren olayları anlamaktan aciziz.
İran’la alakalı olarak devam etmekte olan savaş hazırlıkları kamuoyunun gözünden saklı tutuluyor.
Medya da bu kamuflaj işine dahil olmuş durumda. Bir nükleer savaşın çok kötü ve yıkıcı etkileri önemsizleştirilmekte ve zikredilmemektedir. Bu arada kamuoyunun gözü neyin “sahte kriz” olarak tanımlanabileceğine kilitlenmiş durumda.
Bir Üçüncü Dünya Savaşı artık farazi bir senaryo değil. Bush bunun ipuçlarını verdi; eğer İran ABD’nin taleplerini karşılamazsa, biz “gönülsüz” bir şekilde Üçüncü Dünya Savaşı durumuna gelmeye zorlanabiliriz diyerek:
“İsrail’i yıkmak istediğini ilan eden bir lidere sahip İran. Ve ben insanlara şunu söyledim; eğer bir Üçüncü Dünya Savaşını önlemekle ilgileniyorsanız, öyle gözüküyor ki; onları bir nükleer silah yapmak için gerekli olan bilgiden uzak tutmakla da ilgilenmeniz gerekiyor….” (George W. Bush, 17 October 2007)
Grin ve Laugh: “İşte size Bush’un “Üçüncü Dünya Savaşı” derken anladığı şey.”(Huffington Post, 17 October 2007)
Tamamen sakat bir mantıkla Üçüncü Dünya Savaşı, Dünya Barışına hizmet eden bir anlamda sunuluyor.
İran, “uluslar arası toplumun” “makul taleplerine” uymayı reddetmekle suçlanıyor.
Realiteler muammalaşmış ve tersyüz olmuş vaziyette. İran bir III. Dünya Savaşı’nı istemekle suçlanıyor. ABD ordusu doktrininde adet olduğu üzere, savaş kurbanları genelde mütecaviz kişiler olarak sunulmaktadır.
Üçüncü Dünya Savaşı, insanlık için iyi bir şey ve küresel güvenliğe bir katkı olarak destekleniyor. Çok ironik bir şekilde, nükleer silah kullanmaya karar veren bu kişiler kendi yaptıkları propagandaya inanmaktadır. Başkan ve Kumandan Obama da kendi yalanlarına inanmaktadır.
Ne savaş nede ekonomik buhran, tarihte benzeri görülmemiş birer kriz olarak anlaşıldı. İronik bir şekilde, bir nükleer savaşın insanlık için ihtiva ettiği tehlike ne bir korku nede kamuoyu endişesi meydana getiriyor.
Bunun yerine hükümetler, istihbarat servisleri ve Washington düşünce kuruluşları tarafından sahte “krizler” üretilmektedir: Küresel ısınma, Dünya grip salgını, “İslamcı teröristler” tarafından gerçekleştirilecek nükleer saldırı vb.
Bu “sahte krizlerin” amacı, gerçek krizlerin anlaşılmasında kafa karışıklığı ortaya çıkarmak, toplumda korku ve güvensizlik duygusu meydana getirmek:
“Mevcut politikaların tüm amacı toplumu alarm vaziyetinde tutmaktır… sonu gelmeyen ve tamamiyle hayal mahsulü olan gulyabani hikayeleriyle tehdit ederek… insanlığı kurtarma çağrısı, insanlığa hükmetme çağrısının sahte bir yüzle saklanmış halidir.” (H. L. Mencken)
Bir nükleer savaş tehlikesi zar zor tanınırken, bu “sahte krizler” daima ön sayfalarda haber olmaktadır:
1- Amerika’ya karşı bir El-Kaide atağı
2- Küresel Toplumun Sağlığı. Küresel bir Grip Salgını.
3- Küresel Isınma tehlikesi.
4- Amerikan Sorgulamaları
Michel Chossudovsky*: Kanadalı bit ekonomi profesörüdür ve Ottawa Üniversitesinde hocalık yapmaktadır.
Bu makale Turgut Alp Boyraz tarafından Timeturk.com için tercüme edilmiştir.
(Timeturk - Salı 21.09.2010 - 04:03)