20 Eylül 2010 Pazartesi

2010–11 Eğitim-Öğretim Yılı Başladı

2010–2011 Eğitim-Öğretim yılının açılışı dolayısıyla Trabzon’da program düzenlendi.

İskenderpaşa İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilen programa Trabzon Vali Vekili Aziz Mercan, Trabzon Belediye Başkan Vekili Ergin Aydın, Milli Eğitim Müdürü Selim Yavuz Sandıkçı, veliler, öğretmenler ve öğrenciler katıldı.


Umut ve beklentilerle dolu yeni bir eğitim ve öğretim dönemine başlamanın heyecanı ve mutluluğu içerisinde olduklarını ifade eden Vali Vekili Mercan,

“Milli Eğitim Teşkilatımız, Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar, Türk Milletinin bütün fertlerini; Atatürk ilke ve devrimlerine, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen yurttaşlar olarak yetiştirme görevini başarıyla yerine getirmiştir. Bundan sonra da değerli öğretmen ve idareci arkadaşlarımın bu kutsal görevi aynı şekilde yerine getireceğinden şüphe duymamaktayız” dedi.

Ezberci eğitimden, eğitimi sadece okulla, sınıfla ve bahçeyle sınırlayan anlayıştan vazgeçmeliyiz” diyen Vali Vekili Mercan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Dünyamız sürekli değişmekte ve teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişmektedir. İnsanların yetenekleri günden güne artmaktadır. Bu niteliklere uygun insanlar yetiştirmek siz geleceğimizin teminatı gençleri yetiştirecek olan eğitimcilere düşen en önemli görevdir. Öncelikle düşünebilen, tahlil edebilen, etkin ve üretken olabilen, kendini geliştiren öğrenciler ve nesiller yetiştirebilmeliyiz. Cumhuriyetimizin ve Türk Milletinin göstereceği ilerleme, gelişme ve kalkınma sizlerin başarısına bağlıdır.”

Geleceğimizin teminatı gençlere seslenen Vali Vekili Mercan,

“Başöğretmen Ulu Önder Atatürk “Ey yükselen yeni nesil, İstikbal sizsiniz” diyerek sizlere olan güvenini ve sizlere düşen sorumluluğu belirtmiştir. Hem kendiniz hem de toplumsal sorumluluklarınız açısından şimdiden çok çalışmalısınız” şeklinde konuştu.

“Eğitim ve öğretim sadece okulla sınırlı bir olay değildir” diyerek velilere de seslenen Vali Vekili Mercan, “Çocuğunuzun gelişimini muhakkak yakından takip ediniz ve öğretmeni ile sık sık görüşünüz. Çocuğunuzun okul dışı çevresine karşı da son derece dikkatli olmalınsınız. Unutmayın ki; çocuğunuzun başarısı sizin ve öğretmenlerimizin ortak çalışması ile mümkün olacaktır” ifadelerini kullandı.

Konuşmaların ardından sınıfları gezen Vali Vekili Mercan, okula yeni başlayan öğrencilere kitap ve çeşitli hediyeler dağıttı.
Tören daha sonra öğrencilerin okuduğu şiirler ve yapılan folklor gösterilerinin ardından sona erdi.

SAHTE BANDROLLÜ KİTAP YAKALANDI

Trabzon Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünce yapılan denetimlerde Trabzon'da sahte banrollü kitaplar tespit edildi.


Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Güvenlik Şube Müdürlüğü İl Denetim Komisyonu tarafından Trabzon ilinde bulunan kitapevleri üzerinde yapılan denetimlerde Meydan Uzun Sokak Zafer Çarşısı’nda bulunan bir iş yeri önünde ve aynı iş yeri içerisinde satışa sunulmuş ucuz kitaplar olduğu tespit edilince iş yerinde yapılan incelemede kitaplar üzerindeki bandrollerin gerçek bandrol olmadığı anlaşıldı.

İş yerinde satışa sunulmuş 197 (Yüz doksan yedi) adet kitap bandrol, yükümlülüklerine aykırılık teşkil ettiğinden dolayı Emniyet Müdürlüğü ekiplerince incelenmek üzere Emniyet Müdürlüğüne getirilmiş ve konuyla ilgili adli tahkikat başlatılmıştır. (V.B.)

Vali Kızılcık, İşitme Engellilere Sahip Çıktı

Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Trabzon Kamu Yararlı İşitme Engelliler Derneği üyelerini makamında kabul etti.
Türkiye İşitme Engelliler Milli Federasyonunun 50. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle 20–26 Eylül 2010 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek olan “3. İşitme Engelliler Kültür ve Sanat Festivali ve 50. Yıl Kutlama Etkinlikleri”ne katılacak olan dernek üyeleri, Vali Kızılcık’tan destek istedi.

Etkinliklerde Trabzon’u halk oyunu, kolbastı, tiyatro ve Michael Jackson Show alanlarında temsil edecek, 15 kişilik ekibe her türlü desteği vereceklerini ifade eden Vali Kızılcık, engelli vatandaşlarımızın hayatta tutunmaları ve kendilerini yetiştirebilmeleri için ellerinden gelen her türlü imkanı kendilerine sağlama çabası içerisinde olduklarını söyledi.

Vali Kızılcık, engelli olmanın asla sosyal hayattan kopma anlamına gelmeyeceğini ifade ederek,

“Önemli olan arkadaşlarımızın kendilerine güvenmeleri ve sosyal etkinliklere katılmalarıdır. Bu tür etkinlikler engelli vatandaşlarımızın sorunlarına sahip çıkma, onları bir araya getirme ve onların gelişimine çok büyük katkı sağlayacaktır. Bizler yerel yöneticiler olarak kendilerine destek olmaktan gurur duyuyoruz” dedi.

Vali Kızılcık, Trabzon Kamu Yararlı İşitme Engelliler Derneğinin, Türkiye İşitme Engelliler Milli Federasyonunun 50. Kuruluş yıldönümü etkinliklerinde Trabzon’u en iyi şekilde temsil edeceğine inandığını kaydetti.

Her alanda ve her sorunda Vali Dr. Recep Kızılcık’ın destek ve yardımlarını gördüklerini belirten dernek üyeleri ise, Trabzon’u en iyi şekilde temsil edeceklerini söylediler. (V.B.)

Kur'an'a saldırıya tepki büyüyor

Amerika’da bir grup papazın Kur'an-ı Kerim'i yakması, Kardeşlik Platformu’nun Taksim'de düzenlediği yürüyüşle protesto edildi.

Taksim'de toplanan eylemciler, "Kahrolsun Amerika" , "Kur'an'a saygı, inanca özgürlük" , "Kur'an'a uzanan eller kırılsın", "İslam ümmeti kabul etmez zilleti" , "Kafirlerin korkusu, Muhammed'in ordusu" , "Amerika şaşırma, sabrımızı taşırma" , "Üzülme gevşeme Allah bizimle" , "Canımız, kanımız feda olsun Kur'ana" , "Terörist ABD, hesap verecek" , "Kahrolsun, İsrail" , "Müslüman uyuma, Kur'an'a sahip çık" şeklinde slogan attılar, sık sık tekbir getirdiler.


Ağa Camii'nin önünde Kur'an tilavetiyle başlayan eylem, İstiklal caddesindeki yürüyüşle devam etti. Ellerinde Kur'an-ı Kerim ve Amerika karşı dövizler taşıyan eylemde kadın ve çocukların da katılması dikkat çekti.


Şirin: "Kur’an, Hayatımızın Rehberidir."


Eylemin sunuculuğunu yapan Nureddin Şirin:


"Amerika'da Jones adlı Siyonist güdümlü bir papaz, 11 Eylül Kur'an yakma günü adı altında şeytanca bir planı gündeme getirmiş. Daha sonra geri adım atarak bu planı gerçekleştirmeyi askıya aldığını söylemiş olsa da ne yazık ki 11 Eylül günü yine Newyork'ta başka bir azılı İslam düşmanı Amerikalı, eline aldığı Kur'an-ı Kerim'in sayfalarını yıkarak teker teker ateşe vermiştir" dedi.

Olayın Müslümanlar açısından çok büyük acı bir olay olduğunun göstergesi olarak :

"İnnalillahi ve innalillahi raciun" diyen Şirin, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bu alçakça, şeytanca saldırı, yeryüzündeki tüm Müslümanların en mukaddes değeri olan Kur'an-ı Kerim'e karşı yapılmış olmakla birlikte yıllardır sürdürülmekte olan İslam düşmanlığına bir yenisi daha eklenmiş oldu.

İşte bizler, Türkiyeli Müslümanlar olarak diğer şehir ve ilçelerde düzenlenen protesto gösterilerinin devamında, kardeşlik platformu olarak bu alçakça girişimi telin etmek, Kur'an'a olan bağlılık ve sadakatimizi göstermek, Kur'an'ın hayatımızın rehberi olduğunu haykırmak ve inşaallah Kur'an'ın gölgesinde özgür bir dünya idealimizi ve hedefimizi bir kez daha tekid etmek üzere burada toplandık"

Keşmir'de düzenlenen Kur'an protestolarında 20'den fazla Müslümanın şehid olduğunu hatırlatan Şirin;

"Biz, o şehitlerin de hörmetini gözeteceğimizi ve inşaallah, Kur'an düşmanlarından hesap sorulacağı gününe ulaşacağımızı ilan ediyoruz" dedi.

Irmak: Kur’an’a En Büyük Saldırı, Onunla Aramızdaki İlişkiyi Zayıf Tutmaktır."

Eylemde söz alan Necmettin Irmak ise ;

"Bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz" ayetine dikkat çekerek "Rabbim, inşaaallah bizleri Kur'an'ı koruyacak olan muttakilerden eyler" dedi.

Irmak, konuşmasına şöyle devam etti:

"Allah'ın kitabı, indiği günden itibaren pek çok saldırıyla karşı karşıya kalmıştır.
Bu saldırılar, sadece Rabbimizin kitabına dönük değil. Rabbimizin daha önceki ümmetlere gönderdiği kitaplara da yapılmış.

Ve bugün saldırıyı yapanların kendilerince sahip çıktıklarını zannettikleri İncil'e de aynı şekilde saldırılar yapılmış. Hz. Musa'ya indirilen Tevrat'a da Hz. Davut'a indirilen Zebur'a da her türlü saldırı yapılmış.

Ellerinde tuttukları İncil'i, tahrif etmişler ve onu kendi keyiflerine kendi heva ve heveslerine uydurmuşlardır.

Aynı sapkınlığı Rabbimizin son kitabı Kur'an'a yapamadıkları için onun kendi şahsına yönelik saldırılarda bulunmaktalar.

Kendilerince bunu, Allah'ın kitabını ayaklar altına aldıklarını zannederek, kendi kitaplarının bereketine indirmeye çalışmışlar. Haddizatında kardeşler, bu tavrı sergileyenlere üzülmekten başka diyeceğimiz bir şey yok. Acıyoruz.

Hakikaten de aşağılık, düşünmeyen, akıl etmeyen, hakikatin peşinde olmayan, açıp da okuyup da ne dediğinin farkında bile olmayan zavallı mahlûklar.

Allah'ın kitabına yapılabilecek saldırının belki de en büyüğü, Allah'ın kitabıyla ilişkileri zayıf tutmak, onu anlamaya çalışmamak ve onunla aramızdaki ilişkiyi, Rabbimizin bizden istediği şekilde gerçekleştirmemek olsa gerek.

Bu zavallı mahlûklar, Allah'ın kitabına karşı bu saldırıyı yapıyorlar. Eyvallah.. Geçmişte de yaptılar. Ataları da aynı şeyi yaptı kardeşler.

Haçlı saldırıları denilen o aşağılık, zavallı saldırıların, sadece Kudüs ya da Filistin'e yönelik olduğunu mu zannediyorsunuz. En başından beri onların bir tek hedefi var.

Allah'ın kullarını sıratı müstakime, hidayete ileten Kur'an ile insanlar arasında bir uçurum bir engel oluşturmak ve insanların Kur'an'a ulaşmasını engellemek.

Bu böyle... Bugünkiler de aynısını yapıyorlar. Irak'a saldırırken Afganistan'ı işgal ederken "haçlı" saldırısı demediler mi? Siz, bu saldırıların arkasında sadece ve sadece bir toprak ya da emperyalist düşünce olduğunu mu zannediyorsunuz?

Hayır! Hayır! Onlar da biliyorlar ki yeryüzünde kurmaya çalıştıkları o iğrenç istikbari düşünceleri, ancak ve ancak bu Kur'an'a tutunulduğu, bu Kur'an'la yaşanıldığı sürüce, bunun emir ve şeriatıyla hayata yön verildiği zaman mümkün olmayacak.

Evet, geçmişteki ataları olduğu gibi şimdi de torunları saldırıyor. Ama biz, iman ettiğimiz Kur'an'daki "Onu biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz" ayetinin kıyamete kadar geçerli olduğunu da biliyoruz.

Rabbimiz vaadinden asla caymaz. Gün gelecek, Rabbimizin bu ayetlerinin bu Kur'an'ın ahkamının bütün yeryüzünde hâkim olduğunu göreceğiz.

Zaten Allah'ın bizden istediği de budur kardeşler. Din sadece Allah'ın oluncaya, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar onlarla mücadele bilinci içerisinde olduğumuzu ilan ediyoruz.

Onlar yapacaklarını yapıyorlar. Ama ben, bize ait iki hususu hatırlatmak istiyorum. Allah'ın kitabına sahip çıkmak, onun destekçisi ve muhafızı olmak sadece ve sadece ona yönelik saldırıları protesto etmekle olmaz. Bunu biliyorsunuz.

Allah'ın kitabının yanında olmanın tek yolu, onunla aranızdaki ilişkiyi düzeltmektir. Onu her gün başucu, başvuru kaynağı olarak elinize almak, onunla aranızdaki mesafeleri kaldırmak, onun içerisinde ne olup bittiğinin farkına varmak.

Bugün saldırıların esas sebebi budur. Bizim, Allah'ın kitabıyla aramızdaki ilişkideki zayıflıktır. Biz, Müslümanların Rabbimizin kitabına ittiba etmekteki zayıflığımızdır. Allah der ki "Ey iman edenler! Sakın ve sakın ola ki Allah'ın resulünün önüne geçmeyin."


“Bu ne demektir kardeşler? Allah'ın kitabını bırakıp, kendi heva ve heveslerinize, kendi çıkar ve menfaatlerimize göre hareket etmek, kendi mantığımızla oluşturduğumuz bir hayat tarzını vazgeçilmez kılmak ve sonra da dönüp Kur'an'a bakmamaktır.

Efendimizin (S.A.V.) mahşer günündeki şikâyetini hatırlıyorsunuz değil mi? "Ya rab işte bu ümmet bu Kur'an'ı terkedilmiş bıraktı". İstediğiniz kadar bağrınıza basın, istediğiniz kadar başınızın üstünde tutun, evlerinizin en üst yerlerini Kur'an'a ayırın, eğer Kur'an'a göre bir yaşam için uğraşmıyorsanız, kafalarınızı ve kalplerinizi Allah'ın kitabıyla şekillendirmiyorsanız Resulullah'ın şikâyetinden nereye kaçacağız kardeşler?

Ne zaman Kur'an'ı terkedilmiş bırakmaz isek ne zaman yaşantıyla düşünceyle eylemle Kur'an'ın ahkamını hayatımıza hakim kılarsak ve Kur'an'ın içerisinde ne var ne yok diye biraz uğraşır didinir, çabalarsak kardeşler, bu saldırıların hiçbir kadri kıymeti kalmayacak. Değil mi ki biz, izzet ve şerefimizi kitaptan aldık. Hiçbir düşmanın bize yapabileceği bir şey yok. Uyanık olmak gerekiyor kardeşler.

Son olarak Rabbimiz kitabında der ki kardeşler "Bu Kitab, en sağlam olana götürür." Dosdoğru yola bu Kur'an bu kitap ulaştırır. Allah'ın kitabıyla aranızdaki ilişkiyi düzeltin, engelleri kaldırın. Allah'ın gönderdiği kitaba kulak verin. Onun öğretilerinden vazgeçmeyin. Onun öğrenmenin, kurtuluşa ermenin bir tek yolu, Allah'ın kitabıyla aranızdaki ilişkiyi düzeltmektedir.”

Amerikan bayraklarının da yakıldığı eylem, okunan basın açıklaması ve duanın ardından olaysız bir şekilde sona erdi.

Çılgın Girişime İslam Dünyasından Tepki Yağmıştı

Bilindiği üzere rahip Terry Jones ABD'nin Florida eyaletinin Gainesville kentinde 11 Eylül'de Kur'an-ı Kerim'i yakacağını açıklamış ve sonrasında bu çılgın girişiminden geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Fakat ABD'li rahibin skandal planından esinlenen Derek Fenton ise 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde Kur'an ı Kerim sayfalarını yakmıştı. Amerika’nın yanı sıra Kudüs’te de bir grup Yahudi, Kur’an’ı Kerim’i parçalayarak, çiğnemişti.

Amerika ve Kudüs’teki Kur’an-ı Kerim’i hedef alan bu tür saldırılara karşı İslam dünyasının farklı bölgelerinde protesto gösterileri düzenlenmişti.

Pakistan, Afganistan, Filistin, Irak, İran, Keşmir ve diğer İslam beldelerinde sokaklara dökülen binlerce Müslüman, ellerinde Kur’an-ı Kerim’lerle Amerika’yı kınamıştı.

Halkların meydanlara inmesine ilave olarak, İslam dünyasındaki lider, alim ve aydınlar, Kur’an-ı Kerim’i yakma girişimini, bir kaç kişinin işi olmayıp, batının İslam’a karşı sürdürdüğü komplo ve saldırılarının bir parçası olduğunu savunmuştu.

ABD Başkanı Barack Obama’ya çağrıda bulunan aydınlar “Eğer sen bu suçtan beriysen, sorumluları, Kur’an-ı Kerim’i yakanları cezalandır” mesajını iletmişti.

(Haber ve Fotoğraflar: www.timeturk.com - Pazar 19.09.2010 - 21:31)

19 Eylül 2010 Pazar

Osmanlı Devleti Sempozyumu


''Söğüt'ten Üç Kıtaya Osmanlı Devleti'' Sempozyumu, düzenlenen törenle başladı.


Bilecik Üniversitesi (BÜ) tarafından düzenlenen ve 17 ülkeden 60'a yakın akademisyenin katıldığı ''Söğüt'ten Üç Kıtaya Osmanlı Devleti'' sempozyumu düzenlenen törenle başladı.

Vali Halil İbrahim Akpınar, Söğüt Hamidiye Külliyesi'nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye'nin kendinden önce yaşayan medeniyetlerden elde ettiği bilgileri reddetmediğini belirtti.

Akpınar,
''Çocukluğumuzda Osmanlı devleti haritasına baktığımızda hep bir iç geçirirdik, 'acaba tekrar mümkün mü' diye. Bunun tekrarı mümkün değil haliyle. Biz Anadolu'da yaşayan o büyük medeniyetin mirasçıları olarak aynı coğrafyaya sevgiyi, kardeşliği, barışı, adaleti ve merhameti taşıyabiliriz'' dedi.

Türkiye'nin çevresinde, yakın ülkelerde yaşanan felaketlerde, sıkıntılarda bunu en güzel şekliyle gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti:

''Komşularımızda olan biten hadiselere uzak durmuyoruz. Onlara yakın davranıyoruz. Arap coğrafyasında Filistin'de, Balkanlarda, Pakistan'da Anadolu insanı merhametini, sevgisini ve dostluğunu gösteriyor.

Bizler zenginleştikçe, kalkındıkça, demokratikleştikçe, özgürleştikçe, bağrımızdan çıkacak güzellikleri ve iyilikleri çevremize yaymaya devam edeceğiz.

Hem bölgemizin hem dünyanın huzur ve sükun bulmasında bizlere büyük görev düşüyor. Bizler de bu görevden bir parçasını yerine getiren insanlar olarak bunların mutluluğunu yaşayacağız.''

Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan da Osmanlı çınarının ulaştığı coğrafyaların her birinden sempozyuma birer akademisyen davet ettiklerini belirterek, şöyle devam etti:

''Onların kendi tarih ve kültürlerinde Osmanlı dönemi neyi ifade ediyor, ana teması içinde birlikteliklerimizi ve ortak değerlerimizi yeniden gündeme getirelim istedik.

Siyaset ve diplomatik alanda ülkeler arasında canlanan ilişkilerimizi akademik ve sanat alanlarında canlandırarak halkların birbirlerini daha iyi tanıması, insanların birbirlerini tanıdıkça birbirlerine ne kadar benzediklerini fark etmesi ve böylelikle kaybettiğimiz yılları kısa zamanda tekrar kazanabilmek adına bize düşen görev çerçevesinde ilgili kuruluşların büyük gayretleriyle program ortaya çıktı.

Ümit ediyorum bu başlangıçlar hayal ettiğimiz güzelliklerin ortaya çıkması için bize yeni bir dinamizm, yeni bir şevk verecek.''

İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabri Orman da Osmanlı devletinin İslam medeniyetinin son klasik sentezi olduğunu belirterek,

''Bu bakımdan medeniyet tarihçilerinin üzerinde dikkatle durmaları gereken bir tarih fenomenidir. Aslında politikacıların da dikkatle öğrenmeleri ve istifade etmeleri gereken büyük bir tecrübedir'' dedi.

Sabri Orman,

''Osmanlı İmparatorluğu'nun, İslam uygarlığının en uzun ömürlü siyasi organizasyonu olduğunu'' ifade ederek,

''En uzun ömürlü olması onun ayrıca dikkatle incelenmesi gerektiği anlamına gelir. Tarih aslında bir ölüler diyarı, tarihçilikte de bir mezar kazıcılığı değildir.
Tarihte tabi kaynaklar gibi kendine mahsus bir kaynak türü olduğu kanaatindeyim. Tarih, ekonomik, siyasi, kültürel ve her alanı bakımından yaratıcı bir şekilde yararlanabilecek canlı bir alandır''
diye konuştu.

Konuşmaların ardından Vali Akpınar, Söğüt Kaymakamı Vural Karagül ve Söğüt Belediye Başkanı Osman Güneş, 17 ülkeden sempozyuma katılan akademisyenlere çeşitli hediyeler verdi.

Halk oyunları gösterisiyle devam eden açılış sempozyumu, BÜ öğrencilerinin hazırladığı ''Osmanlı Sanat Eserleri'' sergisinin gezilmesi ve akademisyenlerin ülkelerinden getirdikleri toprakları Ertuğrulgazi Türbesine bırakmalarıyla sona erdi.

AA

(www.timeturk.com - Cuma 17.09.2010 - 22:11)

Bir Kur'an aşığı: Süleyman Hilmi Tunahan


Müslümanlara baskının doruk noktaya ulaştığı Milli Şef İsmet İnönü döneminde dahi din ve Kur’an hizmetini aksatmadan devam eden Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri vefat yıldönümünde anılıyor.


Müslümanlara baskının doruk noktaya ulaştığı Milli Şef İsmet İnönü döneminde dahi din ve Kur’an hizmetini aksatmadan devam eden Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri vefat yıldönümünde anılıyor. Vefatının 51. yılında dualarla anılan Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri 72 yıllık ömrünü İslam’a hizmete adamıştı.

16 Eylül 1959’da vefat eden Hilmi Tunahan, 1888’de Silistre’de doğdu. Tunahan, Süleymaniye Camii medreselerinden Medresetü’l-Mütehassisîn’in tefsir ve hadis kısmına devam etti. Son derece parlak bir zekâya sahip olan Süleyman Hilmi Tunahan, 1919 senesinde birincilikle mezun olarak, aynı sene Medresetü’l-Kuzati’ye başlayıp hukuk eğitimini de dereceyle bitirdi. Uzun müddet İstanbul’un önemli camilerinde halka vaaz ederek, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatan Hocaefendi, 16 Eylül 1959’da Kısıklı’daki evinde vefat etti.

HAYATI ÇİLEYLE GEÇTİ

Kur’an eğitiminin yasak olduğu Milli Şef döneminde talebelerine İslâmî eğitim veren Tunahan’ın hayatı çileyle geçti. Hocaefendi, 1939 yılında ilim ve irşad vazifesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek, ilk defa tutuklandı.

Yapılan tüm baskılara ve takibatlara rağmen, ilim öğretmeye devam etti. Vaizlik maaşını talebelere vererek yüzlerce kişiyi okutup, ilim adamı olarak yetişmesini sağladı.

1944 yılında ikinci defa tutuklanarak, Birinci Şube tabutluklarında, bu defa 8 günlük bir işkenceye tâbi tutuldu. Vaizlik belgesi, o günkü hükümet tarafından, 1946 yılında resmen elinden alındı.

1949 yılında Kur’ân kurslarının açılmasına sınırlı da olsa müsaade eden kanun yürürlüğe girince, Süleyman Efendi Hazretleri’nin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı.

PARA VEREREK ÖĞRENCİ OKUTTU

Dine ve dindara baskının arttığı Milli Şef döneminde dinden soğutulmaya çalışılan mütedeyyin Türk halkına din eğitimi veren nadir âlimlerden biri de Süleyman Hilmi Tunahan oldu. Birçok âlimin devlet baskısından korkarak, veremediği din eğitimini veren Tunahan Hocaefendi,

“Okutma imkânı yoktu, fakat okuyan dahi bulamadım. Bir zaman geldi mebus maaşı kadar para verip, talebe okutmak istedim, bulamadım. Parayı alıp kaçıyorlardı, çünkü korkuyorlardı. O zaman ümidim kırıldı. Bu ilimler yeryüzünden kaybolacak diye korkuyordum. Kızlarımı okutmaya başladım. İleride torunlarım olursa onlara öğretirler ve böylece bu ilimler yeryüzünden kaybolmaz dedim. Fakat sonradan Cenab-ı Hak sebepler halketti ve okutma imkânı buldum” sözleriyle nasıl talebe bulduğunu açıklamıştı.

DUA ETTİĞİ İÇİN İFADE VERMİŞTİ

Tunahan Hazretleri, 1956 yılında Fransa’nın sömürgesi altında yaşayan Cezayirli Müslümanları düşünerek vaazlarında, “Müslüman kardeşlerimize dua edelim” dediği için defalarca karakola çağırıldı ve ifadesi alındı.

Kaynak: Vakit

(www.timeturk.com - Cuma 17.09.2010 - 11:32)

Erdoğan'dan tarihi ziyaret


Başbakan Erdoğan, idamlarının yıl dönümü dolayısıyla Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın kabirlerini ziyaret etti.






Törene Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes, Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve kalabalık bir heyet katıldı.

Başbakan Erdoğan, Menderes ve arkadaşlarının ölüm yıldönümü töreninde konuşuyor. Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:

* Merhum Menderes çok partili siyasi hayatımızın sembol ismidir.

* Hayatı kadar ölümü de tarihe yazılmıştır. Demokrat Parti ile birlikte, küçümsenen, horlanan kalabalıkları iktidara taşımıştır. Küçük kalabalıklar Menderes hareketi ile kilitlenmiş, iktidara taşınarak söz sahibi olmuştur.

* Menderese doğru bir ifade ile 'Demokrasi Şehidi'dir.

* Menderes ve arkadaşları bu ülkeye, bu millete yaptıkları hizmetin bedeli olarak son nefeslerini vermişlerdir. Bizler Allah için canını verenler şehit olarak kabul edilmiştir.

* Sayın Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan aileri için bir utanç değil gurur kaynağıdır.

* Onları idama gönderenler Türk milleti gözünde bu utançtan kurtulamamıştır. Türk Milleti onları lanetle anmıştır.

* Merhum Menderes'in idamından önce verdiği mesaj bu bakımdan çok manidardır. Diyor ki;

"Dirimden korkmayacaktınız ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takib edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir."

* Menderes'i idam etmekle milletin kendi iradesine sahip çıkma düşüncesinde olanlar, aldıkları onca dersi görmezden geliyorlar.

* "Bizi buraya getiren irade böyle kararlar aldırttı" diyecek kadar aciz olduklarını gösterdiler.

* Bugün buradayız. Bütün milletimizle birlikte şehitlerimize Fatihalar okuyoruz. Menderes'in temellerini attığı Türkiye demokrasisi atlattığı badirelere rağmen dimdik ayaktadır.

*Menderes'in 'Yeter söz milletin' şiarını sürdürüyoruz.

Başbakan Erdoğan yaptığı konuşmada, Necip Fazıl Kısakürek'in Adnan Menderes için yazdığı şiirden birkaç bölüm okudu. İşte o şiirin tamamı:

O ZEYBEK...

Zeybeğimi, birkaç kızan, vurdular;
Çukurda üstüne taş doldurdular.
Bir de, ya kalkarsa diye kurdular...
Zeybeğim, zeybeğim, ne oldu sana?
Allah deyip, şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim, kalkamaz, dirilemez mi?
Odası mühürlü, girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
Ne güne dek böyle gider bu devran?
Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran!

Kır at zincirlenmiş, ufuk sahipsiz...
Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz...
Başköşede sırma koltuk sahipsiz...
Kızanlar, dört yandan, hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem, susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor, dil nasıl döner?
Ondan son iz, uzak, uzak bir fener...
Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Gizliye yanarım, ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş, aranır nine;
Balonu yok, ağlar çocuk haline...
Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün!
Bir öldün de, beni binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık, pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde, serçelere sor!
Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla;
Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!

1964

(Kaynak: www.haber61.net - 17 Eylül 2010)